Sağ Kalan Eşin Katkı Payı Alacağı Talebi ve İspatı

Katkı payı alacağı, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu durumlarda (özellikle 01.01.2002 öncesinde yürürlükte olan 743 sayılı Medeni Kanun döneminde), eşlerden birinin diğer eşe ait bir malın edinilmesine karşılıksız katkı yapması halinde doğan parasal alacak hakkıdır. Bu kavram mevcut Türk Medeni Kanunu’nda açıkça düzenlenmemiş olup, Yargıtay içtihatları ve Borçlar Kanunu ilkeleriyle geliştirilmiştir.

Katkı Payı Alacağına Hangi Durumlarda Hükmedilir?

Özellikle 2002 öncesinde edinilip sadece bir eş adına tapuda kayıtlı taşınmazlar (örneğin arsa, ev, tarla gibi) söz konusu olduğunda, diğer eşin yaptığı maddi katkının karşılığını talep edebilmesi Yargıtay tarafından “katkı payı alacağı” adı altında mümkün kılınmıştır. Evlilik birliği devam ederken böyle bir dava açılamaz; katkı payı talebi ancak mal rejiminin sona ermesi (boşanmanın kesinleşmesi veya eşin ölümü gibi haller) sonrasında ileri sürülebilir. Dolayısıyla sağ kalan eş, ölen eşle evlilik resmi olarak devam ettiği sürece değil, ölümle mal rejimi son bulduktan sonra katkı payı alacağını talep etme imkanına sahiptir.

Katkı payı alacağına hükmedilebilmesi için bazı koşullar bulunmaktadır:

Resmî evlilik: Öncelikle taraflar arasında yasal bir evlilik bulunmalıdır. Evlilik dışı beraberliklerde yapılan katkılar, katkı payı alacağı olarak değil genel hükümlere dayanan alacak talepleri olarak değerlendirilir.

Mal ayrılığı rejimi: Katkı payı alacağı, eşlerin yasal mal rejiminin mal ayrılığı olduğu dönemlerde gündeme gelir. 4721 sayılı Medeni Kanun’un 2002’de yürürlüğe girmesiyle yasal mal rejimi edinilmiş mallara katılma olsa da, bu tarihten önce edinilmiş mallar veya eşlerin anlaşarak mal ayrılığı rejimini seçtikleri durumlar için katkı payı alacağı talebi doğabilir. Yeni Medeni Kanun döneminde ise benzer katkılar değer artış payı alacağı (TMK m.227) kapsamında talep edilir.

Örneğin bir arsa alınmış olsun ve 2002’den önce üzerine ev yapılmış olsun:

2002’den önce edinildiği için, söz konusu mal o dönemdeki mal ayrılığı rejimine tabidir ve sağ kalan eş ancak katkı payı alacağı davası yoluyla hak talep edebilir.

Karşılıksız ekonomik katkı: Katkı yapan eşin, diğer eşin malvarlığına para veya para ile ölçülebilen bir değer ile katkıda bulunmuş olması gerekir. Yani katkı mutlaka maddi değeri olan bir girdi olmalıdır; para, altın, malzeme temini, borç ödemesi gibi mali değerler veya hizmet/emek şeklindeki somut katkılar bu kapsamdadır. Örneğin bir eşin, diğer eşin adına olan bir taşınmazın alınması veya inşa edilmesi sırasında kendi maaş gelirini veya birikimini bu işe harcaması, ev yapımında kullanılmak üzere ziynet eşyalarını bozdurup vermesi, yahut doğrudan diğer eşin arsasındaki inşaatta işçi gibi çalışarak katkı sağlaması ekonomik değeri olan katkı türleridir. Katkının mutlaka belgeye dayalı nakit olması şart değildir; parasal karşılığı olabilen fiziksel emek de (örneğin usta yevmiyesi değerinde inşaat işi yapmak gibi) katkı sayılabilir. Önemli olan, bu katkının uygun bir karşılık beklenmeden yapılmış olması ve bir hibe (bağış) niteliği taşımamasıdır. Yargıtay, eşlerden birinin diğerine yaptığı mali katkının, somut durumuna göre bağışlama amacıyla yapılıp yapılmadığını da değerlendirir; eğer katkı, olağan bir hediye/bağış kapsamında ise daha sonra geri istenemez. Ancak genellikle aile birliği içinde edinilen mal için yapılan katkılar bağış sayılmayıp ileride talep edilebilecek bir alacak olarak görülür.

Olağan ev harcamaları değil, mal edinimine katkı: Katkı alacağına konu olabilecek katkılar, ailenin olağan geçim giderlerinin ötesinde, doğrudan diğer eşin malvarlığını zenginleştirmeye yönelik olmalıdır. Eski Medeni Kanun m.152 uyarınca koca, aileyi geçindirme yükümlülüğünü taşırken kadın da gücü oranında ev giderlerine katkı yapar; bu yasal düzenleme çerçevesinde, yeme-içme, barınma, çocuk bakımı gibi rutin aile giderleri ve ev işleri, diğer eşin malına yapılmış bir katkı olarak değerlendirilmez. Nitekim Yargıtay birçok kararında, çalışmayan ve herhangi bir geliri olmayan eşin ev işlerinde harcadığı emeğinin, diğer eşin edindiği mal açısından geri istenebilir bir katkı sayılmayacağını vurgulamıştır.

Dolayısıyla sağ kalan eş ev hanımı konumunda olup yalnızca ev işleri ve çocuk bakımını üstlenmiş ise, bu husus tek başına ölen eşin malına katkı alacağı doğurmaz. Ancak eşlerden biri, olağan aile içi yardımlaşma sınırlarını aşan ölçüde bir emek veya gelir katkısı yapmışsa, örneğin doğrudan inşaat işlerinde çalışmak, dışarıdan ek işler yaparak kazanç elde edip bunu eve yatırmak gibi durumlar mevcutsa, Yargıtay bu olağanüstü emeği katkı olarak kabul edilebileceğini içtihat etmiştir. Somut olayda sağ kalan eşin ev yapımında bizzat çalışması ve malzeme temini gibi faaliyetleri, evin değerini artıran ve normal ev işlerinin ötesine geçen bir katkı olduğundan, katkı payı alacağı kapsamında değerlendirilmesi mümkündür.

Özetle, tapusu sadece ölen eş adına kayıtlı olsa bile, sağ kalan eş evlilik sürecinde mal edinimine maddi veya fiziki katkı sağlamışsa ve bu katkı için herhangi bir pay sahibi yapılmamış ya da karşılık verilmemişse, mal ayrılığı rejimi dönemi için katkı payı alacağı talep edebilir. Bu talep, hukuken ayni bir hak (mülkiyet talebi) değildir; doğrudan doğruya para alacağı talebidir. Katkıda bulunan eş, ilgili malın tamamında ortaklık veya mülkiyet payı verilmesini isteyemez, fakat yaptığı katkının karşılığını parasal değerden talep edebilir.

Katkı Alacağı Nasıl Hesaplanır?

Katkı payı alacağının hesaplanması, katkıda bulunulan malın edinildiği zamanki değerine ve yapılan katkının miktarına göre bir oran belirlenmesi, ardından malın dava tarihindeki güncel değeri üzerinden bu oranın uygulanması şeklinde yapılır. Yargıtay uygulamalarında, katkının hesabında malın değer artışı da paylaşılarak hakkaniyetin sağlanması amaçlanır. Hesaplama süreci kısaca şu şekilde özetlenebilir:

  • Katkı oranının tespiti: Önce davacı eşin, diğer eşin malına yaptığı katkının oranı belirlenir. Eğer katkı somut olarak belirli bir para tutarı olarak tespit edilebiliyorsa, bu tutarın malın edinildiği tarihteki değerine oranı katkı oranıdır. Örneğin malın satın alındığı dönemde değeri 100.000 TL ise ve eş bu alıma 20.000 TL katkıda bulunmuşsa, katkı oranı %20 olacaktır. Benzer şekilde, arsa üzerine ev inşası örneğinde, inşaat maliyetinin belirli bir kısmı eş tarafından karşılandıysa (malzeme alımı, ustalara ödeme vb.), bu kısmın toplam maliyete oranı hesaplanır.
  • Gelirden birikim yöntemi: Eşlerin katkısı doğrudan para vermek şeklinde değil de gelirlerini ortak mala yatırmak suretiyle gerçekleşiyorsa, Yargıtay’ın geliştirdiği ve çoğu bilirkişi tarafından uygulanan bir hesap yöntemi vardır. Bu yöntemde, evlilik tarihinden malın edinildiği tarihe kadar eşlerin elde ettiği tüm kazançlar incelenir. Her bir eşin toplam gelirinden, kendi kişisel harcamaları ve eski Medeni Kanun m.152 gereğince kocanın ailenin geçimine ayırmak zorunda olduğu kısım düşülür. Böylece her eşin o dönemde yapabileceği tasarruf (birikim) miktarı ayrı ayrı belirlenir. Eşlerin yapabildiği tasarrufların toplamı içinde, davacı eşin tasarrufunun oranı hesaplanır; bu oran, davacı eşin söz konusu malın edinilmesine yaptığı katkının oranını temsil eder. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 2021/4054 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, çalışarak düzenli gelire sahip olan eşin aksini ispat eden bir delil olmadıkça elde ettiği gelirden yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun kabulü gerekir. Bu aşamada, mümkün olduğunca belgelerle her iki eşin gelir düzeyi ve çalışma süreleri ortaya konulur; eksik kalması halinde meslek odalarından veya bilirkişilerden ilgili döneme ait ortalama kazanç bilgileri alınabilir.
  • Katkı payı alacağı tutarı: Yukarıda belirlenen katkı oranı, malın dava tarihindeki rayiç değeri ile çarpılarak parasal alacak tutarı hesaplanır. Malın dava tarihindeki sürüm (piyasa) değeri, dava sırasında yapılacak keşif ve bilirkişi değerlemesiyle tespit edilir. Örneğin yukarıdaki senaryoda %20 katkı oranı belirlenen bir mal, dava tarihinde 400.000 TL değerinde ise, katkı payı alacağı 400.000 TL × %20 = 80.000 TL olarak hesaplanacaktır. Bu tutar, mahkeme tarafından hak sahibi eş lehine hükmedilecek olan alacaktır. Yargıtay kararları, katkı payı alacağı hesabında malın dava tarihindeki değerinin esas alınmasını öngörürken, değer artış payı davalarında malın tasfiye tarihindeki (karar tarihindeki) değerinin alınması gerektiğini belirterek iki hesap arasında fark yaratmıştır. Katkı payı alacağında malın dava değerinin kullanılması, dava sürecindeki olası değer artışlarından da katkıda bulunan eşin pay alabilmesini sağlamaya yöneliktir.
  • Hakkaniyet: Bazı durumlarda matematiksel olarak net bir oran hesaplamak güç olabilir. Örneğin katkının tam miktarı belgelendirilememiş veya eşlerin gelir gider dökümleri tam tespit edilememiş ise, mahkeme tüm delilleri değerlendirerek hakkaniyete uygun bir katkı oranı takdir edebilir. Yargıtay da, hesabın kesin olarak yapılamadığı hallerde hakimin fedakârlığın denkleştirilmesi ve hakkaniyet ilkelerini gözeterek uygun bir oran belirleyebileceğini belirtmiştir. Bu, özellikle emeğin katkı payı olarak değerlendirilmesinde veya kayıt dışı gelirlerin söz konusu olduğu durumlarda önem kazanır.

Örnek hesaplama: Sağ kalan eşin, ölen eşin arsası üzerine yapılan eve %30 oranında katkıda bulunduğu ispatlanırsa (örneğin inşaat maliyetinin %30’unu para ve emeğiyle karşılamış olsun), evin dava günündeki değeri 1.000.000 TL ise, mahkeme eş lehine 300.000 TL katkı payı alacağına hükmedecektir. Bu alacak tutarına, aşağıda açıklandığı üzere dava tarihinden itibaren yasal faiz de işletilecektir.

Hangi Tür Deliller Katkıyı İspatlamakta Geçerlidir?

Katkı payı alacağını ispat yükü, katkıda bulunduğunu iddia eden eşe aittir. Davacı eş, diğer eşin malına hangi kaynaklardan, ne miktarda katkı yaptığını mahkemeye uygun delillerle sunmalıdır. Bu davalarda her türlü delille ispata gidilebilir; hukuken geçerli herhangi bir delil türü sınırlanmamıştır. Özellikle şu deliller önem taşır:

  • Belgesel Deliller: Katkının niteliğine göre çeşitli resmi belgeler ve kayıtlar getirtilebilir. Örneğin, taşınmazın satın alma işlemlerine dair tapu kayıtları ve akit tabloları, inşaat masraflarına ilişkin faturalar, ev yapımı için alınan kredi sözleşmeleri ve ödeme dekontları, banka hesap hareketleri, havale/EFT dekontları, katkı amacıyla bozdurulan ziynet eşyalarına ait kuyumcu makbuzları gibi belgeler mahkemeye sunulabilir. Katkı, ev eşyası alımı şeklinde olduysa eşya faturaları; inşaat malzemesi temini ise yapı malzemesi satış faturaları delil olabilir. Yargıtay, malın edinilmesi sürecine dair kayıtların (tapu, trafik kaydı, kredi ödeme tabloları vb.) ilgili kurumlardan celbedilerek incelenmesini, ayrıca eşlerin katkı için kullandığını ileri sürdükleri malvarlığı değerlerine (örn. ziynet, araç satışı, banka mevduatı) ilişkin kayıtların da getirtilmesini öngörmektedir. Somut olayda sağ kalan eş, evin inşası sırasında yaptığı para harcamalarını kanıtlayacak her türlü makbuz ve belgeyi sunmalıdır. Örneğin inşaat malzemesi aldıysa fatura veya fişler, usta işçilik ücreti ödediyse buna dair kayıtlar değerli delillerdir.
  • Tanık Beyanları: Yazılı belge bulunmadığı veya yetersiz kaldığı hallerde, tanık deliline başvurulabilir. Katkı olgusunu gören veya bilen kişiler duruşmada dinlenerek katkının gerçekleşme biçimi, zamanı ve miktarı hakkında beyan verebilir. Uygulamada, özellikle aile bireyleri, komşular, inşaatta çalışan ustalar gibi kişiler tanık gösterilebilmektedir. Örneğin somut senaryoda, sağ kalan eşin evin inşaatında bizzat çalıştığını veya inşaat masraflarını karşıladığını görmüş olan kişiler tanıklık yapabilir. Davacı eşin yaptığı katkının ne şekilde ve hangi ölçüde olduğu tanık dahil her türlü delille ispatlanabilir. Tanık beyanları, özellikle maddi belge ile tam ispat edilemeyen fiziki emek katkısını kanıtlamada önemli rol oynar.
  • Resmî Kayıt ve Raporlar: Mahkeme, kendiliğinden veya talep üzerine bazı resmi kayıtları inceleyebilir. Özellikle eşlerin gelir durumlarının tespiti için, Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları (hizmet dökümleri, maaş bilgileri), vergi kayıtları, banka hesap özetleri celbedilebilir. Bu sayede hangi eşin ne kadar gelir elde ettiği ve bunun ne kadarını biriktirebileceği somut verilerle desteklenir. Ayrıca, davacı eş çalışmıyorsa fakat düğün takıları gibi bir kaynaktan nakit sağladığını iddia ediyorsa, o kaynakla ilgili kayıtlar (örneğin düğünde takılan ziynetlerin dökümü vb.) da değerlendirilebilir.
  • Bilirkişi İncelemesi: Katkı payı alacağı davalarında, özellikle hesaplama ve finansal analiz gerektiren durumlarda mahkeme bilirkişi incelemesine başvurur. Genellikle mali konularda uzman bilirkişiler veya bilirkişi kurulları dosyayı inceleyerek eşlerin gelirlerini, olası birikim tutarlarını, malın değerini ve yapılan katkıyı hesaplarlar. Bilirkişi, tüm sunulan belgeleri inceler; gerekirse tarafların banka kayıtlarını, tapu kayıtlarını, SGK dökümlerini özetler ve Yargıtay’ın belirttiği yöntemlere uygun şekilde bir hesap raporu sunar. Bu rapor, mahkeme için yol gösterici niteliktedir fakat hakim raporla bağlı olmayıp kendi takdirini de kullanabilir. Uygulamada mahkemeler, hesap konusunda farklı görüş çıkarsa ek bilirkişi raporu alabilir veya itirazlar üzerine yeni bir bilirkişi atayabilir.

Yargıtay, delillerin eksiksiz toplanmasının altını çizmektedir. Örneğin Yargıtay 8. HD 2021/4054 E. sayılı kararında, evlenme tarihinden malın edinildiği tarihe kadar eşlerin çalışma ve gelir belgelerinin eksiksiz getirtilmesi; ulaşılamayan dönemler için meslek kuruluşlarından yaklaşık gelir tespit edilmesi gerektiği belirtilmiştir. Aynı kararda, tüm bu veriler ışığında hesap yapılması için uzman bilirkişilerden yardım alınması önerilmiştir. Bu yönüyle, katkı payı alacağı davası detaylı bir delil araştırması ve teknik hesaplama süreci gerektirir.

Yargıtay Kararlarında Para ve Emek Katkısı Nasıl Değerlendirilmektedir?

Yargıtay uygulaması, nakdi (parasal) katkılar ile hizmet/emek şeklindeki katkılar arasında, eğer emek katkısı para ile ölçülebilir nitelikteyse, ayrım yapmamaktadır. Esas ölçüt, katkının ekonomik bir değer ifade etmesidir. Para katkıları elbette kolay ispatlanabilir ve hesaplanabilir olduğundan doğrudan dikkate alınır; ancak bir eşin sağlamış olduğu hizmet de normalde bir bedel karşılığında yapılacak türden ise (örneğin ücretli işçilik, ustalık gerektiren bir iş, ticarî bir faaliyet gibi), bunun parasal karşılığı değerlendirilerek katkı payı hesabına dahil edilir.

Para katkıları bakımından, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları, çalışan eşin gelirinin bir kısmının ortak mala harcanmasını katkı olarak kabul eder. Örneğin sürekli geliri olan bir eşin, kendi kazancından yaptığı birikimle diğer eş adına mal alınmasına yardımcı olması, Yargıtay’a göre o malın edinilmesine katkı sağladığı anlamına gelir. Birçok kararda, çalışıp düzenli gelire sahip eşin –aksini ispat eden bir durum yoksa– kazancından yapabileceği tasarruf oranında katkıda bulunduğunun varsayılması gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla maddi katkı, gerek doğrudan para vermek şeklinde olsun, gerek gelirden pay ayırmak suretiyle olsun, Yargıtay tarafından korunan bir haktır. Parasal katkının miktarı ispatlandığında, Yargıtay bu miktarın malın değer artışındaki payını gözeterek alacağa hükmedilmesini benimser.

Emek (fiziksel katkı) bakımından, Yargıtay incelemeleri daha titizdir. Kural olarak, ev içi emeğin (ev temizliği, yemek, çocuk bakımı gibi) olağan evlilik katkısı sayılıp ayrıca bir alacak hakkı doğurmayacağını vurgulayan Yargıtay, bunun ötesindeki emek faaliyetlerini ise durumun özelliklerine göre değerlendirmektedir. Özellikle, bir eşin diğer eşin işinde veya malında ücretsiz çalışması, normalde dışarıdan hizmet alınması gerekecek bir işi kendisinin yapması gibi haller önemli sayılır. Örneğin Yargıtay kararlarında, bir eşin diğerine ait arsada yapılan inşaatta usta işlerini bizzat üstlenmesi veya diğer eşin işletmesinde karşılıksız çalışarak işçi ücreti tasarrufu sağlaması somut emek katkısı olarak kabul edilmiştir. Böyle durumlarda mahkeme, eşin sağladığı emeğin piyasadaki yaklaşık karşılığını hesaplayarak bunu parasal katkı gibi değerlendirebilir. Nitekim doktrinde belirtilen bir örnekte, kadının temizliğe gidip buradan elde ettiği gelirleri evin yapımına harcaması veya el işi yapıp kazanarak aile bütçesine katması, erkeğin de inşaatta çalışması hep emek ile yapılan katkıya örnek gösterilmiştir.

Yargıtay, olağan aile içi yardımlaşma sınırlarını aşan emeği, parasal değeri olduğunda katkı saymaktadır. Örneğin evin inşası sırasında sıvacı, boyacı, usta tutmak yerine bu işleri bizzat eşin yapması, o eş lehine katkı payı alacağı hakkı doğurabilir. Buna karşılık, ev hanımı olarak ev işlerini yapmak, çocuklara bakmak gibi her evlilikte beklenen faaliyetler, doğrudan doğruya diğer eşin malına yönelik ekstra bir değer yaratmadığı kabul edilerek alacak hesabına dahil edilmez. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da bu ayrımı teyit etmiştir: Çalışmayan bir kadının ev içi emeği, yasa (TMK m.186) gereği zaten aile giderlerine katılma kapsamında olduğundan, bunun ötesinde bir mal edinimine katkı sayılmayacağı belirtilmiştir.

Ancak ev hanımı eşin de katkısı olabileceği unutulmamalıdır. Eğer ev hanımı konumundaki eş, kendi kişisel malvarlığından veya kendi bulduğu bir kaynaktan mal edinimine finansal katkı yapmışsa, Yargıtay bunu korur. Örneğin pek çok davada, kadın eşin düğün takılarından ya da ailesinden kendisine kalan bir miktar parayı ev alımında kullandığı iddiası gündeme gelir. Yargıtay, bu gibi durumlarda kadının ziynet eşyalarının kişisel mal sayıldığını ve eğer bu değerler kocanın malına yatırıldıysa, bunun katkı payı olarak hesaba katılması gerektiğini belirtmektedir. Nitekim Yargıtay 8. Hukuk Dairesi bir kararında, davacı kadının evin peşinatı için bozdurup verdiği 19.000 TL tutarındaki ziynet eşyasını onun kişisel mal değeri olarak kabul etmiş; bu tutarın evin alındığı tarihteki değere oranlanıp, oran üzerinden evin dava tarihindeki değeriyle çarpılarak kadının değer artış payı alacağı (eski dönem açısından katkı payı) hesaplanmasına hükmetmiştir. Bu örnek, ev hanımı dahi olsa bir eşin ekonomik değeri olan bir varlığını ortak amaçla kullanmasının korunacağını gösterir. Yani ev hanımı eş, çalışmasa bile, ya kişisel malvarlığından nakit/altın koyarak ya da yukarıda değinilen çapta bir emek sarf ederek katkıda bulunmuşsa, Yargıtay bu katkıyı göz ardı etmemekte ve alacak hesabına dahil etmektedir.

Özetle, Yargıtay kararlarında para katkısı ve emek katkısı birbirini tamamlar biçimde ele alınır. Maddi katkılar belge ve kayıtlarla, manevi katkılar ise tanık ve uzman incelemesiyle ortaya konulur. Yargıtay’ın hedefi, diğer eşin malvarlığında meydana gelen artışın, gerçekten diğer eşin özverisiyle sağlanan kısmının geri verilmesini (iadesini) sağlamaktır. Bu da ancak para veya hizmet olarak ölçülebilen katkıların hesaba katılmasıyla mümkündür. Normal aile hayatının gereği sayılan fedakarlıklar için ise ayrıca bir talep hakkı tanınmamaktadır.

Ev Hanımı Konumundaki Eşin Katkı Alacağına İlişkin İçtihatlar

Ev hanımı konumundaki eşlerin (genellikle kadının) katkı payı alacağı talepleri, Türk yargı uygulamasında özel bir yere sahiptir. Eski Medeni Kanun döneminde yasal mal rejimi mal ayrılığı olduğu için, evlilik süresince çalışmayan ve gelir elde etmeyen kadınların, kocalarının adına edinen mallara ilişkin emeklerinin karşılığı gündeme gelmiş, ancak genel eğilim bu tür taleplerin reddi yönünde olmuştur. Yargıtay, çalışmayan bir eşin herhangi bir parasal kazanç sağlamaksızın diğer eşin mal edinmesine katkıda bulunduğunu ileri süremeyeceği görüşündedir. Zira TMK m.186 uyarınca eşler, evlilik birliğinin giderlerine güçleri oranında emek ve malvarlıkları ile katılırlar; bu yasal düzenleme ışığında ev hanımının ev işleri ve çocuk bakımıyla yaptığı katkı, kocanın malı için ayrıca bir alacak hakkı doğurmaz. Nitekim Yargıtay’ın pek çok kararında, hiç geliri olmayan ev kadınının ev işlerinde harcadığı emeğe dayanarak katkı payı isteyemeyeceği açıkça vurgulanmıştır. Örneğin Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2015/6541 E. sayılı kararında, “çalışmayan ve geliri bulunmayan kadının ev işlerinde harcadığı emeğinin katkı sayılmayacağını” ifade etmiştir.

Bununla birlikte, ev hanımı eşin tamamen parasal katkı yapma imkanından yoksun olması durumunda bile bazı istisnai hallerde katkı alacağı gündeme gelebilir. Şöyle ki, ev hanımı eş ev işleri dışında başka yollarla bir maddi değer yaratıp bunu ortak mal edinimine yönlendirmişse, bu bir katkıdır. Örneğin ev hanımı bir eşin, düğün takısı, miras kalan para gibi kendine ait değerleri mal alımında kullanması durumunda Yargıtay, bunların kişisel mal varlığı olduğunu ve diğer eşin malına harcandığında katkı alacağına temel oluşturabileceğini belirtir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2017 tarihli bir kararında da, “ev kadını olan davacının ziynet eşyalarının bozdurularak konut alımında kullanıldığı iddiası ispatlanırsa, ziynet bedelinin katkı payı olarak dikkate alınması gerektiği” ifade edilmiştir (HGK 2017/…, 2018/… karar). Bu tür içtihatlar, ev hanımı eşin dolaylı da olsa ekonomik bir katkı sunmuş olabileceğini kabul etmektedir.

Ayrıca ev hanımı eşin olağanın dışında emeği söz konusu ise (örneğin aileye ait tarla/işletmede aktif çalışmak, inşaatta beden gücüyle çalışmak gibi), Yargıtay bu emeği de parasal bir karşılık olarak görmeye eğilimlidir. Ancak bu durumun ispatı tanık ve davranışların yoğunluğu ile sağlanmalıdır. Çoğu kararda, salt ev içi faaliyetler dışında kadının ekonomik değeri olan bir faaliyet göstermediği sürece katkı alacağının doğmayacağı belirtilir. Örneğimizde sağ kalan eş (cinsiyet fark etmeksizin, ev hanımı rolünde olan eş), evin yapımında fiilen tuğla taşıma, duvar örme gibi bir iş yapmış ve böylece işçilik masrafından tasarruf sağlandığını kanıtlayabilirse, bu emeğinin para ile ölçülüp ölçülemeyeceği değerlendirilir. Eğer bilirkişi bu emeğin karşılığını örneğin “X TL tutarında işçilik bedeline eşdeğer” şeklinde hesaplayabilirse, bu tutar da katkı olarak hesaba katılabilir.

Sonuç olarak, Yargıtay içtihatları ev hanımı eşin katkı payı taleplerinde genel olarak temkinli bir yaklaşım sergiler. Çalışmayan eşin sırf evin idamesine ilişkin emeği, yasal yükümlülük kapsamında görülüp alacak hakkı doğurmazken, istisnai olarak ev hanımının sağladığı ispatlanmış mali değerler (takı, miras parası vb.) veya normalin dışında emekler alacak hesabına dahil edilebilir. Sağ kalan eş bu durumda, mahkemeye “evin yapımına şu şu somut katkılarda bulundum” diyerek belge ve tanıkla durumunu ortaya koymalı; Yargıtay kararlarındaki bu kriterler çerçevesinde hakkını talep etmelidir.

Katkı Alacağı Davası: Görevli Mahkeme ve Süresi

Katkı payı alacağı talepleri, usulen mal rejiminin tasfiyesi niteliğinde olduğundan Aile Mahkemesi’nin görev alanına girer. Uygulamada bu davalar, boşanma davası sonrasında açılabildiği gibi (ya da eşin ölümü halinde mirasçılara karşı) bağımsız bir alacak davası olarak da görülebilir. Görevli mahkeme her halükarda Aile Mahkemesi’dir; eğer aile mahkemesi kurulmamış bir yer ise bu sıfatla Asliye Hukuk Mahkemesi davaya bakar. Yetkili mahkeme konusunda Yargıtay, mal rejimini sona erdiren olaya göre farklı yetki kuralları uygulamaktadır: Mal rejimi boşanma ile sona ermişse, boşanma davasının görüldüğü (eşlerin son birlikte yaşadıkları yer) mahkeme mal paylaşımı için de yetkili sayılabilir. Boşanma dışındaki hallerde (örneğin ölüm nedeniyle mal rejimi sona ermişse), genel yetki kuralı geçerli olup davalı (mirasçıların) yerleşim yeri Aile Mahkemesinde dava açılabilir. Somut olayda, ölen eşin mirasçıları davalı sıfatıyla gösterilerek, onların ikametgahının bulunduğu yerdeki Aile Mahkemesi’ne dava açılması uygun olacaktır (örneğin davalı mirasçı İstanbul’da ise İstanbul Aile Mahkemesi). Yetki kuralı kesin olmayıp, davalı taraf süresinde itiraz etmediği takdirde farklı bir yer mahkemesi de davaya bakabilir; ancak uygulamada doğru yetkili yerde dava açmak davanın sağlıklı seyri için önemlidir.

Dava açma süresi (zamanaşımı) bakımından, katkı payı alacağı taleplerine genel 10 yıllık zamanaşımı süresi uygulanır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacakların, niteliği itibarıyle borç alacağı olduğu için TBK m.146’de öngörülen 10 yıllık genel zamanaşımına tabi olduğunu açıkça belirtmiştir. Bu süre, mal rejiminin sona erdiği (evlilik birliğinin sona erdiği) tarihten itibaren işlemeye başlar. Boşanma halinde zamanaşımı, boşanma hükmünün kesinleşmesiyle; ölüm halinde ise ölüm tarihiyle başlatılmaktadır. Örneğin eşin vefat ettiği tarihten itibaren sağ kalan eş 10 yıl içinde katkı payı alacağı davasını açmazsa, davalı tarafın itirazı halinde zamanaşımı nedeniyle talep hakkı düşebilir. Yargıtay 8. HD kararlarında da katkı payı alacağı için 10 yıllık zamanaşımı süresi kabul edilmiştir. Belirtelim ki bu süre zamanaşımı niteliğinde olup hak düşürücü süre değildir; dolayısıyla 10 yıl geçse bile davalı zamanaşımı def’inde bulunmadıkça dava görülmeye devam edilebilir.

Sağ kalan eş, katkı payı alacağı davasını mirasçılara karşı açarken, dava dilekçesinde talep ettiği miktarı (katkısının parasal karşılığını) belirtmeli ve mümkünse fazlaya dair haklarını saklı tutmalıdır. Bu davalar nispi harca tabidir; talep miktarına göre mahkeme harcı hesaplanır. Dava sonunda hükmedilen alacağa, katkı payı alacağı davalarında dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilir. (Katılma alacağı davalarında ise faiz karar tarihinden başlar; katkı payı alacağında farklı olarak dava tarihinden itibaren faiz öngörülür.) Bu nedenle, sağ kalan eş alacağını en kısa sürede talep etmeye başlaması halinde faiz açısından da avantaj sağlayacaktır.

Sonuç olarak, sağ kalan eş, ölen eşin mirasına konu ev üzerindeki katkı payını alabilmek için özel bir mal paylaşımı (katkı payı) davası açmalıdır. Bu davada görevli aile mahkemesi, delillerin toplanması ve bilirkişi incelemesi ile süreci yürütecek; eşin katkısının hesaplanması sonucunda bulunan tutarın, mirasçılardan tahsiline karar verilebilecektir. Hükmedilecek alacak miktarı, ölen eşin terekesinden bir borç gibi çıkarılacak; kalan tereke değeri mirasçılar arasında paylaştırılacaktır. Sağ kalan eş aynı zamanda mirasçı da olduğundan, katkı payı alacağı önce kendisine ödenecek, ardından mirastaki yasal payını ayrıca alacaktır. Bu yolla, yaptığı maddi ve manevi katkılar hukuken karşılığını bulmuş olacaktır.

Uygulamadaki Örnekler ve Bilirkişi İncelemeleri

Uygulamada katkı payı alacağı davaları, genellikle detaylı bilirkişi incelemeleriyle desteklenir ve her somut olaya özgü delillerle yürütülür. Mahkeme, yukarıda bahsedildiği gibi tüm ilgili belgeleri ve tanık beyanlarını topladıktan sonra, dosyayı mali konularda uzman bir bilirkişi heyetine tevdi eder. Bilirkişi heyeti, çoğunlukla bir finans uzmanı (örneğin hesap bilirkişisi) ve gerektiğinde bir gayrimenkul değerleme uzmanından oluşur. İnceleme sürecinde şu adımlar izlenir:

  1. Gelir ve tasarruf analizi: Bilirkişiler, evlilik süresince her iki eşin kazançlarını belgelerden tespit eder. Örneğin SGK hizmet dökümleri, maaş bordroları, vergi beyannameleri incelenerek eşlerin hangi yıllarda ne kadar gelir elde ettiği ortaya konur. Ardından, Yargıtay’ın öngördüğü şekilde, her eşin makul geçim giderleri düşülerek teorik olarak ne kadar birikim yapabileceği hesaplanır. Bu hesaplamada, eski Medeni Kanun döneminde kocanın aileyi geçindirme yükümlülüğü (TMK md.152 eski) dikkate alınır; bilirkişi genelde kocanın gelirinin belirli bir kısmını (örneğin üçte birini) aile harcamalarına ayırması gerektiğini, geri kalanının tasarruf edilebilir olduğunu varsayar. Eğer kadın eşin de geliri varsa, onun da benzer şekilde tasarruf edebileceği kısım belirlenir. Böylece her iki eşin mal edinimine katkı için kullanabileceği birikimler oranlanır.
  2. Katkı miktarının belirlenmesi: Bilirkişi, mevcut belgelere göre davacı eşin iddia ettiği katkıları tek tek değerlendirir. Örneğin eş “şu tarihte ziynetlerimi bozdurup 5.000 TL verdim, ayrıca inşaatta boyacı olarak çalıştım” diyorsa, bilirkişi ziynet bozumuna dair belge varsa bunu doğrular ve 5.000 TL’yi katkı olarak alır. Emeğe dair bir belge olmaz ama tanık beyanları bu emeği doğruluyorsa, bilirkişi emeğin parasal değerini takdir etmeye çalışır (örneğin inşaatta çalışılan gün sayısı ve o dönemdeki yevmiye üzerinden bir hesaplama yapılabilir). Bilirkişi raporlarında, katkı iddiasının dayanağı olan her kalem ayrı incelenir: “Davacı, evin yapımında 10.000 TL nakdi katkı sağladığını belgeledi; ayrıca 3 ay süreyle inşaatta çalıştığını beyan etti. 3 ay inşaat işçiliğinin yaklaşık bedeli şu kadar olup, bu da katkıya dahil edilebilir” gibi açıklamalar yer alır. Eğer davacı eşin katkısının bir kısmı ispatlanamıyorsa, bilirkişi o kısımları reddeder. Örneğin “falanca altınları verdim” iddiası belgeyle desteklenmemiş ve tanıkla da doğrulanmamışsa, bu kısım hesaba katılmaz. Yargıtay kararlarında, ispatlanamayan ziynet veya nakit katkı iddialarının reddi gerektiği sıkça vurgulanmıştır.
  3. Oran ve tutar hesaplaması: Bilirkişi, belirlenen katkı kalemlerinin malın edinildiği zamana göre değerini ve toplamını tespit eder. Ardından malın edinildiği tarihteki toplam değerine oranlar. Örneğin bilirkişi raporu diyebilir ki: “Davacının ispatlanan toplam katkısı 15.000 TL’dir. Evin inşa edildiği tarihteki yaklaşık maliyet değeri 50.000 TL olduğundan, davacının katkı oranı %30’dur.” Bu oran belirlendikten sonra, malın dava tarihindeki piyasa değeri raporda belirtilir (çoğunlukla bir gayrimenkul bilirkişisi evin keşif görüp değer takdiri yapar). Örneğin evin dava tarihindeki değeri 300.000 TL ise, %30 oranının karşılığı 90.000 TL olarak hesaplanır. Bilirkişi raporu, nihai olarak davacı eşin katkı payı alacağı miktarını bu şekilde ortaya koyar. Ayrıca, faizin hangi tarihten başlayacağı (katkı payı için dava tarihinden) ve yasal faiz oranı gibi hususlara da raporda değinilebilir.
  4. Mahkeme değerlendirmesi: Hakim, bilirkişi raporunu taraflara tebliğ eder ve itirazlarını sorar. Taraflar raporda hatalı buldukları noktaları (örneğin “şu gelirim göz ardı edilmiş” veya “şu katkı kalemi yanlış hesaplanmış”) dile getirirse, mahkeme gerekirse ek rapor aldırabilir. Genellikle finansal hesaplar teknik olduğu için mahkeme bilirkişi görüşüne önem verir. Rapor tutarlı ve itirazlar yersiz ise, hakim raporu hükme esas alır. Aksi halde yeni bir bilirkişi heyetinden ikinci bir rapor istenebilir. Uygulamada, özellikle katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağının karıştırılması gibi hatalar görülebilmektedir. Örneğin bazı bilirkişiler, 2002 öncesine ait bir katkı davasında yanlışlıkla TMK 227’ye göre (değer artış payı gibi) değerlendirme yapıp malın tasfiye tarihindeki değerini esas alabilmektedir. Yargıtay, bu tür karışıklıkları bozma nedeni saymaktadır. Nitekim bir Yargıtay kararında, bilirkişi raporunun bozma ilamını yanlış yorumladığı ve katkı payı yerine farklı hesap yaptığı gerekçesiyle karar bozulmuştur. Bu nedenle bilirkişi incelemesinde, malın edinme tarihi 2002 öncesi ise katkı payı; 2002 sonrası ise değer artış payı olarak doğru nitelendirme yapılıp, ilgili yönteme göre hesaplama yapılması kritiktir.

Pratik bir örnek senaryo: Farz edelim ki eşler 1995 yılında evlendi, 1998’de koca adına bir arsa satın alındı. 2000-2001 yıllarında bu arsa üzerinde bir ev inşa edildi ve 2001’de tapu yine koca adına tescil edildi. Koca 2010 yılında vefat etti. Sağ kalan eş (kadın), 2011 yılında açtığı davada, evin inşaatına 10.000 TL nakit (düğün takılarından) ve bizzat çalışarak katkıda bulunduğunu iddia etti. Mahkeme, yargılama sonunda şu bulgulara ulaştı: Davacı kadının 10.000 TL’lik ziynet bozdurup inşaata harcadığı, tanık beyanları ve bir kuyumcu belgesiyle doğrulandı. Ayrıca davacının inşaat süresince 4 ay boyunca ustalara yardım ve bazı işçilikleri üstlendiği, bu sayede yaklaşık 5.000 TL tutarında işçilik ücretinden tasarruf sağlandığı bilirkişi tarafından hesaplandı. Evin 2001 yılındaki inşaat maliyet değerinin yaklaşık 50.000 TL olduğu belirlendi. Sonuçta davacının toplam 15.000 TL katkı yaptığı ve bunun o tarihteki değere oranının %30 olduğu tespit edildi. Evin dava tarihindeki değeri (2011’de) 200.000 TL olduğundan, %30’u olan 60.000 TL katkı payı alacağı hesaplanarak bu tutarın davacıya ödenmesine karar verildi. Mahkeme, davacının alacağına dava tarihinden itibaren faiz işleterek hüküm kurdu. Bu karar üzerine davalı mirasçılar temyiz yoluna başvurdu; Yargıtay yapılan hesaplamayı ve hukuki değerlendirmeyi yerinde bulup, “davacının ziynet bedeli ve emeğiyle katkıda bulunduğu sabit olduğundan hükmedilen katkı payı alacağı doğrudur” diyerek onama kararı verdi.

Yukarıdaki örnek, uygulamada benzer davaların yaklaşık gidişatını temsil etmektedir. Her dava, kendine özgü deliller ve şartlar içerir. Önemli olan, sağ kalan eşin katkısını mümkün olduğunca somut verilerle ortaya koyması, bilirkişi incelemesinin de Yargıtay tarafından benimsenen yönteme uygun yapılmasıdır. Bu sayede, hakkaniyete uygun bir sonuç elde edilebilecek ve sağ kalan eşin emeği ve maddi katkısı boşa gitmemiş olacaktır.

Katkı payı alacağı davası hangi mahkemede ve ne süreyle açılır?

Katkı payı alacağı talebi, mal rejiminin tasfiyesi kapsamında aile mahkemesi veya Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılır. Boşanma ile mal rejimi sona ermişse, boşanma davası görülen mahkeme yetkilidir. Dava açma süresi, mal rejiminin sona erdiği tarihten itibaren 10 yıldır. Bu süre içinde istenilmeyen talepler zamanaşımına uğrar. Mahkeme, delilleri toplar ve bilirkişi incelemesi yaparak katkı payını tespit eder, ardından ödeme hükmeder.

Ev hanımı konumundaki eşin katkı alacağı nasıl belirlenir ve hangi durumlarda öne çıkar?

Ev hanımı konumundaki eşlerin katkı payı alacağı talepleri sınırlı olup, genellikle çalışmayan ve gelir elde etmeyen kadınlar için azdır. Ancak, ev işleri dışında parasal değeri olan bir katkı (örneğin ziynet eşyalarını bozdurmak veya miras kalan para ile mal edinmek) ve olağanın dışında emek veya maddi destek sağladıysa, bu katkı alacağı kapsamına alınabilir. Mahkeme, katkıların somut deliller, tanık beyanları ve bilirkişi raporlarıyla ispat edilmesini ister.

Hangi deliller katkıyı ispatlamaktadır ve bunlar nasıl değerlendirilmektedir?

Katkıyı ispat etmek için belgesel deliller, tanık beyanları, resmi kayıtlar ve bilirkişi incelemesi kullanılabilir. Tapu kayıtları, faturalar, ödeme dekontları, banka hareketleri gibi belgeler yanı sıra tanık ifadeleri, gelir ve katkıya ilişkin resmi kayıtlar ve uzman bilirkişilerin hazırlayacağı raporlar önemlidir. Mahkeme, bu deliller ışığında katkının miktarını ve niteliğini belirler.

Katkı payı alacağı nasıl hesaplanır?

Katkı payı alacağının hesaplanması, katkıda bulunulan malın edinildiği zamanki değerine ve yapılan katkının miktarına göre bir oran belirlenir. Ardından, malın dava tarihindeki güncel değeri üzerinden bu oran uygulanır. Hesaplamada, katkı oranı malın ilk edinildiği dönemdeki değer ve katkının toplam tutarına göre tespit edilir, sonra malın mevcut değeriyle çarpılır. Mahkeme, bilirkişi raporu ve deliller ışığında doğru katkı payını belirler.

Katkı payı alacağı nedir ve hangi durumlarda hükmedilir?

Katkı payı alacağı, mal ayrılığı rejiminin geçerli olduğu durumlarda eşlerin bir malın edinilmesine karşılıksız katkıda bulunması halinde ortaya çıkan parasal alacak hakkıdır. Özellikle 2002 öncesinde edinilen ve sadece bir eş adına tapuda kayıtlı taşınmazlarda, diğer eşin yaptığı maddi katkının karşılığını talep etmek amacıyla hükmedilir. Bu alacak, mal rejiminin sona ermesi (örneğin boşanma veya ölüm) sonrasında talep edilebilir.

İçeriği Değerlendir!
[Total: 0 Average: 0]
author avatar
SARIKAYA&KARAY HUKUK BÜROSU

Web sitemizdeki tüm makalelerin telif hakkı Sarıkaya&Karay Hukuk Bürosu’na aittir. Sitemizdeki makalelerin ve dilekçe örneklerinin kopyalanarak veya değiştirilerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top
Call Now Button