İçindekiler
- Mal Rejimi Sözleşmesi Nedir, Ne İşe Yarar?
- Katılma Alacağı Davası Nedir?
- Katılma Alacağı Nasıl Hesaplanır?
- Değer Artış Payı ve Katkı Payı Alacağı Davası Nedir?
- Değer Artışa Payı ile Katkı Payı Alacağı Arasındaki Farklar
- Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
- Katılma, Katkı ve Değer Artış Payı Alacağı Zamanaşımı
- Katılma Alacağının Azaltılması veya Kaldırılması Söz Konusu Olabilir Mi?
- Katkı Payı/Katılma Alacağı Davası ve İhtiyati Tedbir Kararı
- Mal Paylaşımı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
- Eşlerden Birinin Ölümü Halinde Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
- Mal Ayrılığı Rejiminde Katkı Payı Alacağı Nasıl Hesaplanır?
- Değer Artış Payı Nasıl Hesaplanır?
- EK BİLGİLER:
- SIK SORULAN SORULAR:
Bu yazımızda katılma alacağı , katkı payı alacağı ve değer artış payı alacaklarının hesaplanması hakkında bilinmesi gerekenleri sizlerle paylaştık.
Mal Rejimi Sözleşmesi Nedir, Ne İşe Yarar?
Eşler, evlenmeden önce veya evlilik birliği devam ederken, hangi mal rejiminin geçerli olacağını noter huzurunda düzenleyecekleri sözleşmeyle belirleyebilirler. Bu sözleşmeye “mal rejimi sözleşmesi” denir. Türk Medeni Kanunu’na göre, eşler mal ayrılığı, paylaşmalı mal ayrılığı veya mal ortaklığı rejimlerinden birini seçme hakkına sahiptir.
Mal rejimi sözleşmesi yapılmadığı takdirde, 01.01.2002 tarihinden sonra yapılan evliliklerde yasal rejim olarak “edinilmiş mallara katılma rejimi” uygulanır. Sözleşme yapılması halinde ise seçilen rejimin hükümleri geçerli olur. Mal rejimi sözleşmeleri sayesinde eşler, malvarlıklarının paylaşımıyla ilgili doğabilecek ihtilafların önüne geçebilirler.
Katılma Alacağı Davası Nedir?
Katılma alacağı davası, eşler arasında evlilik süresince edinilmiş malların paylaşımına yönelik önemli bir hukuki süreçtir. 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu uyarınca 01.01.2002 tarihinden itibaren yasal mal rejimi olarak kabul edilen “edinilmiş mallara katılma rejimi” gereği, her eş, diğer eşin evlilik birliği içinde edindiği malların yarısı üzerinde katılma alacağı talep etme hakkına sahiptir. Bu hak, boşanma sonrasında açılacak bir “katılma alacağı davası” ile mahkemeden talep edilebilir.
Boşanma davası, sadece evlilik birliğini sona erdirmekle kalmaz; aynı zamanda mal rejiminin tasfiyesini de başlatır. Medeni Kanun’un 225. maddesinin son fıkrasına göre, boşanma kararı kesinleştikten sonra, mal rejimi boşanma davasının açıldığı tarih itibarıyla sona ermiş sayılır. Bu nedenle tarafların mal paylaşımı yapılırken, edinilmiş mallar, borçlar ve katkı payları, boşanma davasının açıldığı tarihe göre değerlendirilir. Böylece, boşanma sürecindeki zamanlamanın mal rejimi tasfiyesi üzerindeki etkisi hukuken net bir şekilde belirlenmiş olur.
Katılma alacağı davasında taraflar, birbirlerinden doğrudan ayni hak yani mülkiyet devri talep edemezler. Türk Medeni Kanunu uyarınca, eşlerin mal paylaşımına ilişkin talepleri yalnızca artık değere dayalı alacak hakkıyla sınırlıdır. Bu bağlamda, mal rejiminin tasfiyesi sırasında taraflardan biri, örneğin evlilik birliği içinde edinilmiş bir taşınmazın doğrudan tapusunun kendi adına tescilini isteyemez.
Bunun yerine, söz konusu taşınmazın edinilmiş mal niteliği taşıması durumunda, taşınmazın satış değeri ya da güncel piyasa değeri üzerinden hesaplanan yarı oranında bir katılma alacağı talebinde bulunabilir. Mahkeme, ayni bir hakkın devrine değil, sadece malvarlığı değerinin parasal karşılığına hükmedebilir. Bu durum, mal rejiminin parasal düzlemde tasfiye edilmesini ve eşitlik ilkesine uygun bir paylaşım sağlanmasını amaçlar.
Katılma Alacağı Nasıl Hesaplanır?
Katılma alacağı hesaplanırken, Türk Medeni Kanunu’nun belirlediği kriterler doğrultusunda bazı özel durumlar da göz önünde bulundurulur. Bunlardan ilki, eşin malvarlığını azaltmak amacıyla yaptığı karşılıksız kazandırmalar ve değer düşürücü işlemlerdir. Örneğin bir eşin üçüncü kişilere bağışladığı malvarlığı unsurları, aslında mal rejimi tasfiyesi sırasında yokmuş gibi değerlendirilmez; aksine, hâlâ mevcutmuş gibi varsayılarak hesaba katılır. Bu tür değerler “eklenecek değerler” olarak adlandırılır ve Medeni Kanun’un 229. maddesi kapsamında düzenlenmiştir. Böylece eşin malvarlığını haksız şekilde azaltarak diğer eşin hak kaybına uğraması önlenmiş olur.
Bir diğer önemli hesaplama unsuru ise “denkleştirme”dir. Bu durum, eşlerden birinin kişisel malı ile edinilmiş mallar arasında mali bir aktarımın söz konusu olduğu hallerde ortaya çıkar. Örneğin bir eş, evlilik öncesinde sahip olduğu kişisel malı satarak bu parayla evlilik içinde alınan bir evin finansmanına katkı sağladığında, bu katkının karşılığı boşanma sonrasında yapılan mal paylaşımında dikkate alınır. Aynı şekilde, edinilmiş mallarla kişisel borçların ödenmesi gibi durumlarda da denkleştirme yapılır. Medeni Kanun’un 230. maddesine göre, bu hesaplama sayesinde taraflar arasında maddi denge sağlanır ve hakkaniyete uygun bir paylaşım gerçekleştirilir.
Son aşamada, eşin evlilik süresince edindiği tüm malların toplam değeri belirlenir. Bu mallara dair borçlar düşüldükten sonra geriye kalan kısım “artık değer” olarak adlandırılır (MK m.231). Katılma alacağı da işte bu artık değerin yarısıdır ve Medeni Kanun’un 236. maddesine göre, her bir eş bu değer üzerinden alacak hakkı elde eder. Artık değer, mal rejiminin tasfiyesinin temel hesaplama kalemidir ve adil paylaşımı mümkün kılar.
Katılma Alacağı Hesaplama Tablosu (Örnek ve Açıklamalı)
Aşama No | Aşama Adı | Açıklama | İlgili MK Maddesi |
---|---|---|---|
1️⃣ | Eklenecek Değerler | Eşin malvarlığını azaltmak için yaptığı karşılıksız kazandırmalar (örneğin bağışlar), sanki hâlâ malvarlığında varmış gibi hesaba eklenir. | MK m.229 |
2️⃣ | Denkleştirme | Eşin kişisel malları edinilmiş mallar için kullanılmışsa veya tersi olmuşsa, aradaki mali katkı dengelenir. | MK m.230 |
3️⃣ | Edinilmiş Malların Tespiti | Evlilik süresince elde edilen malların toplam değeri hesaplanır. | – |
4️⃣ | Borçların Düşülmesi | Bu mallara ait borçlar (örneğin kredi borçları) toplam malvarlığından düşülür. | – |
5️⃣ | Artık Değerin Hesabı | Kalan miktar artık değeri oluşturur. | MK m.231 |
6️⃣ | Katılma Alacağının Hesabı | Artık değerin yarısı, diğer eşin katılma alacağı olarak hesaplanır. Bu, eşin edinilmiş mallara olan hakkını temsil eder. | MK m.236 |
Basitleştirilmiş Örnek:
- Evlilik süresince alınan ev, araba ve birikimler: 2.000.000 TL
- Bu mallara ait borçlar (kredi vs.): 600.000 TL
- Kalan (Artık Değer): 1.400.000 TL
- Katılma alacağı: 1400.000 TL / 2 = 700.000 TL
Özetle:
- Eşin karşılıksız yaptığı bağışlar varsa → malvarlığına eklenir.
- Eşlerin kişisel malları ile ortak mallar arasında para aktarımı varsa → denkleştirme yapılır.
- Sonra kalan tüm edinilmiş mallardan borçlar düşülür → artık değer bulunur.
- Artık değerin yarısı → diğer eşin katılma alacağıdır.
Mal rejiminin eksiksiz ve iki taraflı olarak tasfiye edilebilmesi, her iki eşin de usulüne uygun şekilde talepte bulunmasına bağlıdır. Katılma alacağına dayalı bir alacak hesabının yapılabilmesi için yalnızca bir tarafın dava açması yeterli değildir; diğer eşin de dava sürecine aktif olarak katılması ve taleplerini hukuka uygun biçimde ileri sürmesi önemlidir. Bu çerçevede, diğer eşin katılma alacağı talebini karşı dava yoluyla mahkemeye sunması gerekmektedir.
Eğer yalnızca bir eş katılma alacağına ilişkin dava açar ve diğer eş herhangi bir karşı dava ya da açık talepte bulunmazsa, mahkeme yalnızca davacı tarafın istemleri doğrultusunda hesaplama yapar. Bu durumda mal rejimi tek taraflı olarak tasfiye edilmiş olur. Ancak karşı dava açılması halinde her iki tarafın malvarlıkları, borçları, katkıları ve talepleri birlikte değerlendirilerek çift yönlü bir tasfiye gerçekleştirilir. Bu durum, eşler arasında daha dengeli ve kapsamlı bir mal paylaşımını mümkün kılar ve her iki tarafın da hakkaniyete uygun biçimde korunmasını sağlar.
Değer Artış Payı ve Katkı Payı Alacağı Davası Nedir?
Değer artış payı ve katkı payı alacağı davası, özellikle eski Medeni Kanun dönemine dayanan mal rejimi uyuşmazlıklarında önem kazanan hukuki yollar arasındadır. 743 sayılı yürürlükten kalkmış Medeni Kanun’da, eşler arasında edinilen mallara yönelik katkının karşılığının talep edilebileceğine dair açık bir düzenleme bulunmuyordu. Ancak bu hukuki boşluk, uygulamada Yargıtay içtihatlarıyla doldurulmuş ve zamanla bir eşin diğer eşin adına kayıtlı mala katkı sağlaması durumunda, bu katkının boşanma sonrası karşılığını alabileceği kabul edilmiştir.
Bu kapsamda geliştirilen “katkı payı alacağı davası”, eşlerden birinin, diğer eşin edinmiş olduğu mala doğrudan ya da dolaylı olarak katkı sunduğu durumlarda gündeme gelir. Örneğin, evlilik süresince bir eşin maaşından yapılan tasarrufla diğer eşin üzerine kayıtlı bir taşınmaz satın alınmışsa, katkı sunan eş boşanma halinde bu katkının parasal karşılığını mahkemeden talep edebilir. Bu talepler, 01.01.2002 tarihinden önceki evlilikler ya da bu tarihten sonra edinilmiş, ancak kişisel mal sayılan mallar açısından da hâlâ önemini korumaktadır.
Katkı payı alacağı davası, mal rejiminden bağımsız bir alacak hakkı niteliği taşıdığı için, özellikle edinilmiş mallara katılma rejiminin uygulanmadığı durumlarda başvurulan etkili bir hukuki çözüm yoludur.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe girmesiyle birlikte, önceki dönemde uygulama ve içtihatlarla geliştirilen “katkı payı alacağı” kurumu, yeni düzenlemeyle birlikte “değer artış payı” kavramı altında yasal bir zemine kavuşturulmuştur. Medeni Kanun’un 227. maddesine göre; eşlerden biri, diğer eşin kişisel malının edinilmesine, korunmasına ya da iyileştirilmesine karşılıksız veya uygun olmayan bir bedelle katkı sunmuşsa, bu katkısı oranında o malın değerindeki artıştan pay talep edebilir. Bu hak, mal rejiminin tasfiyesi sırasında ileri sürülebilecek parasal nitelikte bir alacak hakkıdır.
Değer artış payı alacağı talep edebilmek için, eşin yaptığı katkının somut bir mali karşılığının bulunması gerekir. Bu katkı, doğrudan para ödemesi şeklinde olabileceği gibi, maddi değeri ölçülebilen hizmet, işgücü veya diğer kaynaklar şeklinde de olabilir. Örneğin bir eşin kendi birikimini kullanarak diğer eşin adına alınan bir arsanın üzerine ev yapılmasına destek vermesi veya inşa sürecinde bizzat emek harcaması, değer artış payı alacağına konu olabilir.
Uygulamada ise “katkı payı alacağı” ve “değer artış payı alacağı” terimleri sıklıkla karıştırılmaktadır. Özellikle faiz ve zamanaşımı sürelerinin belirlenmesinde bu kavram ayrımı büyük önem taşır.
Yargıtay içtihatlarına göre, katkı 01.01.2002 tarihinden önce gerçekleşmişse “katkı payı alacağı”, bu tarihten sonra ise “değer artış payı alacağı” olarak nitelendirilmelidir. Bu ayrım, hem başvuru şekli hem de zamanaşımı süresi bakımından farklılık yarattığından, dava açarken hangi döneme ilişkin talepte bulunulduğunun net biçimde belirlenmesi gerekmektedir.
Mal Ayrılığı Rejiminde Değer Artış Payı İstenebilir Mi?
Mevcut yasal düzenlemeye göre, eşler arasında mal rejimi olarak mal ayrılığı seçilmişse, bu durumda değer artış payı alacağı talep edilemez. Çünkü değer artış payı alacağı, edinilmiş mallara katılma rejimine özgü bir hak olup, kişisel mala yapılan katkı karşılığında doğan ve o malın tasfiyedeki değer artışından pay alma imkânı sunan bir alacak türüdür. Mal ayrılığı rejiminde ise eşlerin mal varlıkları tamamen birbirinden bağımsızdır ve her eş, kendi malvarlığı üzerinde tam tasarruf hakkına sahiptir.
Bu rejimde bir eşin diğer eşin malına katkı sağlaması halinde, Medeni Kanun’un 249. maddesi uyarınca yalnızca katkı payı alacağı talep edilebilir. Katkı payı alacağı, yapılan katkının doğrudan parasal karşılığına yöneliktir ve katkının yapıldığı tarihteki değere göre hesaplanır; malın zaman içindeki değer artışı bu hesaplamaya dahil edilmez. Bu nedenle mal ayrılığı rejimi altında dava açan taraf, yalnızca yaptığı katkının iadesini isteyebilir; değer artışından pay talebinde bulunamaz.
Değer Artışa Payı ile Katkı Payı Alacağı Arasındaki Farklar
Katkı payı alacağı ile değer artış payı alacağı arasındaki temel fark, hem dayandıkları yasal rejim hem de hesaplama yöntemleri açısından belirgindir. Katkı payı alacağı, 743 sayılı eski Medeni Kanun döneminde şekillenen bir uygulamadır ve bu nedenle, katkı yapılan malın dava tarihindeki rayiç değeri esas alınarak hesaplama yapılır. Bu hesaplamada, katkı sağlayan eşin, taşınmazın alım tarihindeki değere oranla ne kadar katkı sunduğu belirlenir. Ardından bu oran, dava tarihindeki sürüm değeri ile çarpılarak katkı payı alacağı ortaya konur. Faiz ise dava tarihinden itibaren işletilmeye başlanır.
Buna karşılık, değer artış payı alacağı, 4721 sayılı Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.01.2002 tarihinden sonraki katkılar için geçerlidir. Bu tür davalarda, katkı yapılan malın karar tarihinen en yakın rayiç değeri dikkate alınarak hesaplama yapılır. Katkı oranı malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına yönelik parasal ya da hizmet niteliğindeki destek üzerinden belirlenir. Değer artış payı alacağında ise faiz, dava tarihinden değil, mahkeme kararının verildiği tarihten itibaren işlemeye başlar.
Bu farklılıklar, hem dava dilekçelerinin hazırlanmasında hem de zamanaşımı, faiz ve değer tespiti açısından büyük önem taşır. Hangi döneme ait katkının söz konusu olduğu net biçimde ortaya konulmalı ve buna uygun bir alacak türü talep edilmelidir. Aksi halde talep yanlış hukuki nitelendirmeye dayanabilir ve dava reddedilebilir.
Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Boşanma sürecinde mal paylaşımı, öncelikle eşler arasında hangi malların paylaşılabilir nitelikte olduğunu ayırt etmekle başlar. Edinilmiş mallara katılma rejimi çerçevesinde, sadece evlilik süresince elde edilen ve ortak yaşamın sonucu olarak kazanılan malvarlığı değerleri paylaşım konusu yapılabilir. Buna karşılık, evlilik öncesi kazanımlar, karşılıksız kazanımlar ve kişisel kullanım eşyaları bu kapsamın dışındadır.
Paylaşımın ilk adımında, her eş kendi kişisel mallarını geri alır. Kişisel mallar, Medeni Kanun uyarınca açık şekilde belirlenmiştir. Bu mallar şunlardır:
- Mal rejiminin başlangıcında mevcut olan malvarlığı değerleri: Evlilik öncesi kişisel kazançlar ya da varlıklar.
- Karşılıksız kazanımlar: Miras, bağış, hibe gibi yollarla elde edilen mallar.
- Manevi tazminat alacakları: Özellikle kişilik haklarına saldırı sonucu kazanılan tazminatlar.
- Kişisel kullanım eşyaları: Bir eşin yalnızca kendisinin kullanabileceği nitelikteki kıyafet, özel eşyalar vb.
- Yukarıdaki kişisel mallar yerine geçen değerler: Örneğin miras yoluyla alınan bir arsayı satarak elde edilen para da yine kişisel mal niteliğinde kabul edilir.
Bu kişisel mallar belirlendikten sonra, paylaşılabilir nitelikteki edinilmiş malların tespiti yapılır. Bu aşamada borçlar, katkılar ve varsa eklenecek değerler dikkate alınarak artık değer hesaplanır. Bu artık değer, eşler arasında kural olarak eşit şekilde paylaşılır. Ancak bu kural, katkı payı, değer artış payı, borç ödemeleri gibi etkenlerle değişebilir ve hakkaniyet gereği farklı oranlarda bir paylaşım kararı verilebilir.
Her eşin kişisel mallarının belirlenip iade edilmesinden sonra, evlilik süresince elde edilen edinilmiş malların tespiti ve paylaşımı aşamasına geçilir. Türk Medeni Kanunu’na göre edinilmiş mallar, evlilik birliği içerisinde ortak yaşamın sonucu olarak kazanılmış ve paylaşılmaya uygun malvarlığı unsurlarıdır. Bu mallar, eşlerin ortak emeğiyle elde edildiği kabul edildiğinden, boşanma halinde yarı yarıya paylaşılır.
Kanunda edinilmiş mal sayılan unsurlar açıkça tanımlanmıştır:
- Çalışmanın karşılığı olan edimler: Eşin çalışması karşılığında elde ettiği maaş, prim, ikramiye, serbest meslek geliri, ticari kazanç ve benzeri her türlü gelir bu kapsamdadır.
- Kişisel malların gelirleri: Her ne kadar bir mal kişisel olsa da, o malın geliri (örneğin kira, faiz, temettü) edinilmiş mal kabul edilir. Örneğin miras kalan bir evin kendisi kişisel mal sayılırken, bu evin kira geliri paylaşılabilir niteliktedir.
- Sosyal güvenlik ve yardım kurumlarından yapılan ödemeler: SGK, emekli sandığı, bağ-kur ve benzeri kurumlardan yapılan emeklilik, dul-yetim aylığı gibi ödemeler edinilmiş mal kapsamındadır. Aynı şekilde, personele yardım amacıyla kurulan vakıf veya sandıklardan yapılan ödemeler de bu grupta değerlendirilir.
- Çalışma gücünün kaybı nedeniyle yapılan tazminat ödemeleri: İş kazası, meslek hastalığı veya benzeri nedenlerle çalışma gücünü kaybeden eşe ödenen maddi tazminatlar da edinilmiş mal olarak kabul edilir. Bu tazminatlar, eşin gelir kaybını telafi amacı taşıdığı için ortak kazanç kapsamında değerlendirilir.
- Edinilmiş malların yerine geçen değerler: Evlilik içerisinde edinilmiş bir malın satılması sonucu elde edilen gelir veya bu gelirle alınan yeni mal da yine edinilmiş mal kabul edilir.
Bu şekilde tespit edilen tüm edinilmiş mallar hesaplamaya dahil edilir ve eşler arasında eşit olarak bölüştürülür. Ancak paylaşım sırasında eklenecek değerler, katkılar ve varsa borçlar dikkate alınarak “artık değer” üzerinden bir alacak hakkı doğar. Bu da tarafların katılma alacağı davası ile talep edebileceği değeri oluşturur.
Mal rejiminin tasfiyesi sırasında eşlerin kişisel malları ile edinilmiş malları arasında meydana gelen karşılıklı malvarlığı akışları, denkleştirme yoluyla dengelenir. Özellikle bir eşin kişisel mallarına ait borçların, edinilmiş mallardan ödenmesi ya da edinilmiş mallara ait borçların kişisel mallarla karşılanması durumlarında mal varlığı grupları arasında haksız bir zenginleşmenin önlenmesi için denkleştirme işlemi zorunlu hale gelir. Bu işlem sayesinde, her mal grubu yalnızca kendi değerleri üzerinden değerlendirildiği için adil bir mal paylaşımı sağlanır.
Örneğin, eşlerden biri evlilikten önce sahip olduğu kişisel malı satarak, bu gelirle evlilik sırasında edinilmiş bir taşınmazın borcunu ödemişse, kişisel maldan edinilmiş mala aktarım yapılmış olur. Bu durumda tasfiye aşamasında kişisel mal grubuna, yapılan katkının karşılığı iade edilir. Aynı şekilde, edinilmiş mallardan kişisel bir borç ödenmişse, bu kez edinilmiş mal grubu lehine denkleştirme yapılır.
Öte yandan, eşler evlilik süresince malvarlıklarının nitelendirilmesine ilişkin özel hükümler içeren mal rejimi sözleşmeleri yapabilirler. Türk Medeni Kanunu, eşlerin hangi malların kişisel mal sayılacağını önceden belirlemelerine olanak tanır. Bu kapsamda, eşler noter aracılığıyla düzenleyecekleri sözleşmeyle, örneğin bir eşin mesleki faaliyeti sonucu elde ettiği gelirleri veya işletme kazançlarını “kişisel mal” olarak nitelendirebilirler. Böyle bir düzenleme, boşanma durumunda bu gelirlerin edinilmiş mal olarak değil, kişisel mal olarak değerlendirilmesini ve mal paylaşımı dışında kalmasını sağlar. Bu tür sözleşmeler, mal paylaşımında sürpriz sonuçların ortaya çıkmasını engeller ve taraflara önceden hukuki güvence sunar.
Mal rejiminin tasfiyesi sürecinde, bir malın kişisel mal sayılması yönünde iddiada bulunan eş, bu iddiasını ispat yükü altındadır. Çünkü Türk Medeni Kanunu’na göre, evlilik süresi içinde elde edilen malların kural olarak edinilmiş mal olduğu kabul edilir. Dolayısıyla, örneğin bir taşınmazın kişisel mal olduğunu ileri süren eş, bu malın evlilik öncesinde edinildiğini, miras ya da bağış yoluyla kazanıldığını ya da kişisel maldan dönüşüm yoluyla elde edildiğini belgelemek zorundadır. İspat edilemeyen durumlarda ise mal edinilmiş mal sayılır ve paylaşım kapsamına dahil edilir.
Yargıtay içtihatları doğrultusunda, mal paylaşımının tasfiye tarihi, boşanma davasına ilişkin mahkeme kararının verildiği tarih olarak kabul edilir. Bu tarih, hem malların değerlemesinde hem de alacak hesaplamasında esas alınır. Dolayısıyla, paylaşıma dahil edilen menkul ve gayrimenkullerin rayiç değeri, mahkeme karar tarihine en yakın değer esas alınarak tespit edilmelidir. Örneğin, bir konutun değeri, satış tarihi değil, karar tarihindeki piyasa koşulları dikkate alınarak belirlenir.
Ayrıca, paylaşılacak mallar üzerinden doğan katılma alacağı ya da diğer parasal alacaklar için ödenecek yasal faiz de yine karar tarihinden itibaren işlemeye başlar. Bu durum, özellikle malvarlığı değerlerinin zamanla artış göstermesi halinde alacaklı eşin zarara uğramasını önlemek açısından büyük önem taşır.
Katılma, Katkı ve Değer Artış Payı Alacağı Zamanaşımı
Katılma alacağı, katkı payı alacağı ve değer artış payı alacağı davalarında zamanaşımı süresi, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 146. maddesi uyarınca 10 yıldır. Bu süre, boşanma davasının kesinleşme tarihinden itibaren işlemeye başlar. Yani mahkemenin boşanma hükmü kesinleştikten sonra, eşler bu tarihten itibaren 10 yıl içinde mal paylaşımı davası açmak zorundadır. Aksi hâlde, mal rejiminin tasfiyesinden doğan alacak hakları zamanaşımına uğrar ve talep edilemez hale gelir.
Bu süre, gerek katılma alacağı (edinilmiş mallara katılma rejimi), gerek katkı payı alacağı (01.01.2002’den önceki uygulama), gerekse değer artış payı alacağı (01.01.2002 sonrası uygulama) için aynıdır. Ancak hangi alacak türüne başvurulacağı, evlilik tarihine ve malvarlığının edinilme zamanına göre belirlenmelidir.
Yabancı mahkemelerde verilen boşanma kararları söz konusu olduğunda, zamanaşımı süresinin başlangıcına ilişkin yanlış yorumlar ciddi hak kayıplarına neden olabilmektedir. Bu konuda Yargıtay’ın yerleşik içtihadı doğrultusunda; yabancı boşanma kararları açısından mal rejimi, boşanma davasının yabancı ülkede açıldığı tarih itibarıyla sona ermiş kabul edilir. Bu da şu anlama gelir: Mal paylaşımına ilişkin zamanaşımı süresi, Türkiye’de tenfiz veya tanıma kararı verildiği tarihten değil, yabancı mahkemede boşanma davasının açıldığı tarihten itibaren başlar.
Öte yandan, yabancı kararın Türkiye’de hüküm doğurabilmesi için tenfiz veya tanıma kararı alınması zorunludur (MÖHUK m.59). Ancak zamanaşımı hesabında bu kararın verilme tarihi esas alınmaz. Bu nedenle yabancı mahkemede boşanma davası açılmış eşler, tenfiz süreci tamamlanmadan bile mal paylaşımı için zamanaşımı süresini göz önünde bulundurmalı ve hak kaybına uğramamak için gerekli davaları zamanında açmalıdır.
Katılma Alacağının Azaltılması veya Kaldırılması Söz Konusu Olabilir Mi?
Katılma alacağının azaltılması veya tamamen ortadan kaldırılması, yalnızca edinilmiş mallara katılma rejiminde ve yalnızca zina (aldatma) veya hayata kast gibi ağır kusur hallerinde mümkündür. Türk Medeni Kanunu’nun 236. maddesinin 2. fıkrası, bu istisnai durumu açıkça düzenleyerek, ağır kusurlu eşin boşanma sonrasında artık değerden pay almasını hakkaniyet ilkesi gereği sınırlama imkânı tanımaktadır.
Bu düzenlemenin uygulanabilmesi için, boşanma kararının gerekçesi mutlaka zina ya da hayata kast olmalıdır. Yani mahkeme, boşanmaya neden olan olaylar arasında bu ağır kusur hallerinden birini sabit görmeli ve kararını buna dayandırmalıdır. Boşanma, başka bir nedene (örneğin evlilik birliğinin temelinden sarsılması) dayanıyorsa, bu madde hükümleri uygulanamaz ve katılma alacağı yine kural gereği eşit oranda hesaplanır.
Katılma alacağının sınırlandırılması sadece edinilmiş mallara katılma rejimine özgüdür. Diğer mal rejimlerinde — örneğin mal ayrılığı veya paylaşmalı mal ayrılığı gibi sistemlerde — zina ya da hayata kast gibi nedenler, katkı payı ya da değer artış payı üzerinde herhangi bir etki doğurmaz. Çünkü bu alacak türleri, doğrudan mal rejimi sözleşmesinden değil, maddi katkı esasına dayanır.
Ayrıca dikkat edilmelidir ki, zina veya hayata kast durumunda bile mahkeme, kusurlu eşin katılma alacağını otomatik olarak kaldırmaz. Öncelikle, bu eşin artık değerden pay alma hakkı hesaplanarak tespit edilir. Hakim, ancak bu tespitten sonra somut olayın özelliklerini, delilleri ve hakkaniyet dengesini gözeterek alacağın azaltılmasına veya tamamen kaldırılmasına takdiren karar verebilir.
Bu düzenleme ile, evlilik birliğini ağır şekilde ihlal eden kusurlu eşin, diğer eşin emek ve katkısıyla edinilmiş mallardan pay alarak ödüllendirilmesinin önüne geçilmektedir. Ancak bu takdir yetkisi dar yorumlanmalı, yalnızca ağır ve ispatlanmış kusur hallerinde uygulanmalıdır.
Katkı Payı/Katılma Alacağı Davası ve İhtiyati Tedbir Kararı
Katılma alacağı ve katkı payı alacağı (değer artış payı dahil) davalarında, dava süresince malvarlığının başkalarına devredilerek hak kaybına yol açmaması için en etkili hukuki koruma aracı ihtiyati tedbir kararıdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. maddesi ve devamı hükümleri uyarınca, ihtiyati tedbir; dava sonunda elde edilmesi beklenen bir hakkın fiilen teminini sağlamak ve karşı tarafın tasarruflarıyla bu hakkın zedelenmesini önlemek amacıyla başvurulan geçici bir hukuki önlemdir.
Mahkeme, bu çerçevede, dava konusu edilen taşınmazlar, taşıtlar, bankadaki paralar, altınlar veya benzeri malvarlığı unsurları üzerinde tasarrufu sınırlayıcı kararlar alabilir. Örneğin:
- Taşınmazlar için tapuya şerh konularak üçüncü kişilere devri engellenebilir,
- Araçlar için trafik kaydına şerh düşülebilir,
- Banka hesaplarına bloke konulabilir,
- Fiziki varlıklar için muhafaza tedbiri alınabilir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin yerleşik içtihatlarına göre (2012/1778), mal paylaşımı davasında dava konusu mallar üzerinde ihtiyati tedbir kararı verilmesi hukuka uygundur ve bu önlem, davacının ileride kazanacağı hakların etkin biçimde korunmasını sağlar.
Ancak bu koruma, yalnızca davayla doğrudan ilgili malvarlığı değerleri için geçerlidir. Üçüncü kişilere ait mallar hakkında ya da davayla ilgisiz varlıklar üzerinde ihtiyati tedbir kararı verilemez. Aynı şekilde, mal rejiminin tasfiyesine dayanan bu tür davalarda ihtiyati haciz kararı verilmesi mümkün değildir. Çünkü İcra ve İflas Kanunu’nun 257. maddesi uyarınca ihtiyati haciz, sadece muaccel (vadesi gelmiş ve derhal istenebilir) alacaklar için uygulanabilir.
Oysa mal paylaşımı davalarında, tarafların hak kazanımı mahkeme kararıyla ve ancak yargılama sonunda netleşir. Dolayısıyla bu aşamada bir alacaktan değil, sadece ileride doğması muhtemel bir hak beklentisinden söz edilebilir. Bu nedenle, mal paylaşımı davalarında eşin haklarının korunması sadece ihtiyati tedbir yolu ile sağlanabilir; ihtiyati haciz hukuken mümkün değildir.
Mal Paylaşımı Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme
Mal paylaşımı davalarında görevli mahkeme, 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun uyarınca aile mahkemesidir. Bu kapsamda, katılma alacağı, katkı payı alacağı ve değer artış payı alacağı gibi mal rejiminin tasfiyesine dayalı davalar, yalnızca aile mahkemelerinde açılabilir ve bu mahkemeler tarafından görülür. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde ise davalara asliye hukuk mahkemesi, aile mahkemesi sıfatıyla bakar.
Yetkili mahkeme yani davanın hangi yerde açılacağı konusu ise Medeni Kanun’un 214. maddesi çerçevesinde belirlenir. Uygulamada yetki şu şekilde belirlenir:
- Eşlerden birinin ölümü nedeniyle mal rejimi sona ermişse:
Bu durumda mal paylaşımı davası, ölen eşin son ikametgahının bulunduğu yer aile mahkemesinde açılır. - Boşanma nedeniyle mal rejimi sona ermişse veya boşanma davası devam ediyorsa:
Mal paylaşımı davası, boşanma davasına bakmaya yetkili olan mahkemede açılır. Yani boşanma davasının görüldüğü aile mahkemesi, aynı zamanda mal rejiminin tasfiyesi konusunda da yetkilidir. - Yukarıdaki iki hal dışında kalan durumlarda:
Eşler arasında boşanma davası yoksa ve ölüm nedeniyle mal rejimi sona ermemişse, örneğin mal ayrılığı rejiminin değiştirilmesi ya da sözleşme feshi gibi nedenlerle sona ermişse; bu durumda davalı eşin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir.
Bu yetki kuralları kamu düzenine ilişkin olmayıp, taraflarca ilk itiraz olarak ileri sürülmediği takdirde mahkeme tarafından re’sen dikkate alınmaz. Ancak usule uygun şekilde itiraz edilirse, dava yetkisizlik nedeniyle reddedilebilir. Bu nedenle mal paylaşımı davası açmadan önce hem görevli hem de yetkili mahkemenin doğru belirlenmesi, davanın sağlıklı ilerlemesi açısından kritik önem taşır.
Eşlerden Birinin Ölümü Halinde Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?
Eşlerden birinin ölümü halinde, mal paylaşımı süreci iki temel aşamadan oluşur:
- Mal rejiminin tasfiyesi (katılma, katkı, değer artış payı alacakları)
- Mirasın paylaşımı
Bu süreçte sağ kalan eş, hem ölen eşin yasal mirasçısı olur hem de evlilik birliği süresince edinilmiş veya katkı sunduğu mallar bakımından mal rejiminin tasfiyesi çerçevesinde alacak hakkı elde eder.
Öncelikle dikkat edilmesi gereken nokta; miras paylaşımına geçilmeden önce, sağ kalan eşin varsa:
- Katılma alacağı (edinilmiş mallara katılma rejimi kapsamında),
- Katkı payı alacağı (kişisel mala katkı sunulmuşsa),
- Değer artış payı alacağı (kişisel malın değer kazancına katkı varsa),
gibi talepleri, ölen eşin malvarlığını oluşturan terekeden öncelikli olarak karşılanır.
Tereke, ölen kişinin sağlığında sahip olduğu malvarlığının tamamıdır; aktifler (taşınmazlar, para, araçlar, menkul kıymetler vb.) ile pasiflerin (borçlar, yükümlülükler) farkından oluşur. Sağ kalan eşin mal rejiminden doğan bu alacakları, terekeye dahil edilirken, tıpkı borç gibi tereke borçları arasında sayılır ve mirasçılara geçmeden önce hesaplanarak ödenmesi gerekir.
Bu nedenle, ölüm halinde doğan mal paylaşımı davasında:
- Öncelikle mal rejiminin tasfiyesi yapılır.
- Sağ kalan eşin hak ettiği alacaklar tereke mallarından düşülür.
- Kalan net tereke, mirasçılar arasında, miras hukukuna göre paylaştırılır.
Ayrıca bu durumda görevli mahkeme aile mahkemesi, yetkili mahkeme ise ölen eşin son yerleşim yeri mahkemesidir (MK m.214).
Bu düzenleme, sağ kalan eşin sadece miras payı ile yetinmeyip, evlilik süresince ortak yaşam sonucu edinilen mallar üzerindeki katkısının da karşılığını almasını sağlayarak, eşitlik ve hakkaniyet ilkesini korur.
Eşlerden birinin ölümü halinde ortaya çıkan miras paylaşımı ile evlilikten kaynaklanan mal rejiminin tasfiyesi işlemleri, farklı hukuki temellere dayandığından, bu iki süreç farklı mahkemelerde yürütülmelidir. Bu ayrım hem görevli mahkeme bakımından hem de usul açısından büyük önem taşır.
- Miras paylaşımı (terekenin tasfiyesi) davası, Sulh Hukuk Mahkemesi‘nin görev alanına girer. Burada ölen kişinin tüm malvarlığı (tereke), mirasçılar arasında miras paylarına göre dağıtılır.
- Mal rejiminin tasfiyesi, yani sağ kalan eşin katılma alacağı, katkı payı alacağı veya değer artış payı alacağı gibi talepleri ise, Aile Mahkemesi’nde açılacak ayrı bir dava ile ileri sürülmelidir. Bu alacaklar, evliliğe ve mal rejimine ilişkin olup, miras hukukundan bağımsız olarak değerlendirilir.
Bu nedenle, eşin ölümü üzerine açılan mal paylaşımı davası ile miras paylaşımı davası birleştirilemez. Her iki dava, ayrı ayrı görülür. Ancak uygulamada Sulh Hukuk Mahkemesi, terekedeki malvarlığı değerlerinin nasıl bölüşüleceğine karar verirken, Aile Mahkemesi’nde devam eden mal rejimi tasfiye davasını bekletici mesele yapmalıdır. Yani Aile Mahkemesi’nin kararı kesinleşmeden Sulh Hukuk Mahkemesi tarafından terekenin paylaştırılmasına geçilmemelidir.
Çünkü sağ kalan eşin evlilikten kaynaklanan alacakları, öncelikle tereke borcu gibi kabul edilir ve mirasçılara dağıtımdan önce ödenmelidir. Aile mahkemesince tespit edilen bu alacaklar, ölen eşin malvarlığından (terekeden) düşülür, geriye kalan net tereke ise mirasçılar arasında miras hukukuna göre paylaştırılır.
Bu sistem sayesinde, sağ kalan eş hem evlilikten doğan haklarını alabilir hem de varsa miras payını ayrı olarak elde eder. Böylece hakkaniyete uygun ve dengeli bir mal paylaşımı sağlanmış olur.
Sağ kalan eş, eşinin vefatı sonrasında çifte hukuki sıfat kazanır:
- Katılma alacağı, katkı/değer artış payı alacağı bakımından alacaklı,
- Mirasçı sıfatı ile aynı terekeden borçlu konumundadır.
Bu durum, mal rejiminin tasfiyesiyle miras paylaşımı arasında özel bir denge mekanizması kurulmasını zorunlu kılar. Çünkü sağ kalan eş, terekeden hem hak talep eden hem de o hakların borçlusu olan kişidir. Bu nedenle, Aile Mahkemesi tarafından sağ kalan eş lehine tespit edilen alacak tutarı, miras payı oranında indirime tabi tutulur.
Örnekle açıklamak gerekirse:
Aile Mahkemesi, sağ kalan eşin ölen eşten 1000.000 TL katılma alacağı bulunduğuna karar vermiş olsun. Aynı zamanda sağ kalan eş, miras hukukuna göre ölen eşin terekesinde 1/4 oranında miras payına sahipse, bu şu anlama gelir:
- Sağ kalan eş, aynı zamanda katılma alacağının 1/4’lük kısmının borçlusu konumundadır.
- Bu nedenle 1.000.000 TL’nin 1/4’ü olan 250.000 TL, kendi miras payı nedeniyle “kendi borcu” olarak kabul edilir.
- Sonuç olarak, sağ kalan eşe terekeden 750.000 TL katılma alacağı ödenir.
- Ardından, terekede kalan varlıklar, tüm mirasçılar arasında miras oranlarına göre paylaştırılır.
Bu uygulamanın amacı:
Aynı kişi hem alacaklı hem de mirasçı olduğunda, terekeden çıkacak miktarın, eşin kendi miras hakkı ile çakışan kısmının tekrar kendisine ödenmesini önlemektir. Böylece sağ kalan eş, kendi payını kendine ödemiş gibi duruma düşmeden, sadece diğer mirasçılar üzerindeki alacak hakkını tahsil etmiş olur.
Bu yöntem, miras ve mal rejimi hukukunun uyumlu biçimde birlikte uygulanmasını sağlayarak, hem diğer mirasçıların haklarını korur hem de sağ kalan eşin katkılarına karşılık hak ettiği alacağı adil biçimde elde etmesine imkân tanır.
Mal Ayrılığı Rejiminde Katkı Payı Alacağı Nasıl Hesaplanır?
Mal ayrılığı rejiminde katkı payı alacağı, eşlerden birinin kendi malvarlığıyla edinilmiş bir mala, diğer eşin para veya para ile ölçülebilen bir hizmet ya da katkı sunması halinde ortaya çıkan alacak hakkıdır. Bu hak, edinilen mal eşlerden yalnız birinin üzerine kayıtlı olsa bile, diğer eşin katkısıyla gerçekleştiği takdirde gündeme gelir ve mal rejiminden bağımsız bir borç ilişkisidir.
🧾 Katkı Payı Alacağının Hukuki Temeli:
Mal ayrılığı rejiminde eşler, kendi gelirleri, malları ve kazançları üzerinde tam tasarruf hakkına sahiptir (TKM m.186–189). Ancak eşlerden biri, diğer eşin adına kayıtlı bir malın edinilmesine doğrudan ya da dolaylı katkı sağlamışsa, katkı payı alacağı davası açarak bu katkının karşılığını isteyebilir. Yargıtay’ın 2021/4054 sayılı kararında da bu tür alacakların para, hizmet veya emek yoluyla katkı yapılması halinde gündeme geleceği açıkça belirtilmiştir.
📌 Katkı Payı Alacağı Nasıl Hesaplanır?
Katkı payı alacağının hesaplanması çok aşamalı ve teknik bir süreçtir. Yargıtay kararlarına göre izlenecek yöntem şu şekildedir:
1. Katkı Zamanının Belirlenmesi
- Önce, malın ne zaman edinildiği ve katkının hangi dönemlerde yapıldığı tespit edilir.
- Evlenme tarihinden itibaren malın edinildiği tarihe kadar olan çalışma süresi ve gelir durumu analiz edilir.
2. Gelir Belgelerinin Temini
- Eşlerin çalıştıkları dönemlere ait bordro, SGK dökümü, vergi kaydı gibi belgeler toplanır.
- Belge eksikse, ilgili meslek odalarından veya bilirkişiden yaklaşık gelir tespiti yapılması istenir.
3. Tasarruf Oranının Belirlenmesi
- Eşlerin sosyal ve ekonomik durumu dikkate alınarak;
- Olağan kişisel harcamalar,
- Kocanın aileyi geçindirme yükümlülüğü (eski TKM m.152),
- Eşlerin ayrı ayrı tasarruf edebileceği gelir miktarı hesaplanır.
- Bu şekilde her eşin ne kadar birikim yapabileceği belirlenir.
4. Toplam Katkı Oranı Hesabı
- Her eşin yapabileceği tasarruf miktarı toplam tasarrufa oranlanır.
- Bu oran, malın alımında yapılan katkı oranı olarak kabul edilir.
5. Katkı Payı Alacağının Hesaplanması
- Belirlenen katkı oranı, malın dava tarihindeki rayiç değeriyle çarpılır.
- Elde edilen tutar, katkı sağlayan eşin katkı payı alacağıdır.
6. Birden Fazla Mal Varsa
- Her bir mal için yukarıdaki adımlar ayrı ayrı uygulanır.
- Her malın edinim tarihi ve katkı durumu özel olarak değerlendirilir.
⚖️ Uygulamada Dikkat Edilmesi Gerekenler:
- Katkı, yazılı belge, banka dekontu, tanık beyanı, yaşam standardı analizi ile ispatlanabilir.
- Bu tür davalarda genellikle bilirkişi raporu zorunludur.
- Katkı payı alacağı, malın dava tarihindeki rayiç değerine göre belirlenir, alacak faizleri de dava tarihinden itibaren yürütülür.
Mal ayrılığı rejiminde eşlerin birbirinin mallarına doğrudan sahip olma hakkı olmasa da, katkı sağlayan eşin emeği veya finansal desteği karşılıksız kalmaz. Katkı payı alacağı, evlilik içinde edinilen malların adil şekilde değerlendirilmesini sağlayan güçlü bir hukuki güvencedir.
Değer Artış Payı Nasıl Hesaplanır?
Değer artış payı alacağının hesaplanması, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 227. maddesi ve ilgili Yargıtay içtihatları çerçevesinde oldukça sistematik ve teknik bir sürece tabidir. Özellikle eşlerden birinin, diğer eşe ait kişisel mala parasal veya hizmet yoluyla katkı sağlaması durumunda, malın değer kazancından pay alma hakkı doğar. Aşağıda bu hesaplama süreci adım adım özetlenmiştir:
🔷 1. Katkının Niteliği ve Varlığı
- Eşin yaptığı katkının mutlaka parasal ya da para ile ölçülebilir hizmet veya malvarlığı değeri şeklinde olması gerekir (TMK m.227/1).
- Katkının ispatı, katkıda bulunan eşe aittir.
- Örneğin; ziynet eşyası, maaşla yapılan ödeme, kişisel emeğin inşaatta kullanılması vb. durumlar katkı olarak kabul edilir.
🔷 2. Malın Kime Ait Olduğunun Belirlenmesi
- Taşınmaz veya tasfiye konusu mal eşlerden birinin adına kayıtlı ise, aksi ispat edilmedikçe o eşin kişisel malı kabul edilir.
- Ancak TMK m.222’ye göre; kime ait olduğu ispat edilemeyen mallar eşler arasında paylı mülkiyet sayılır ve paylaşım buna göre yapılır.
🔷 3. Malın Edinim Tarihi – Rejimin Niteliği
- Evlilik 01.01.2002 sonrası olduğundan, sözleşme yoksa edinilmiş mallara katılma rejimi geçerlidir (TMK m.202/1).
- Mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer (TMK m.225/son).
- Mal rejimi tasfiyesi bu tarihe göre yapılır.
🔷 4. Değer Artış Payı Hesaplama Adımları
Aşağıdaki formül esas alınır:
📌 (Katkı Tutarı / Malın Edinim Tarihindeki Değeri) x Malın Tasfiye Tarihindeki Rayiç Değeri = Değer Artış Payı Alacağı
- Katkı tutarı: Kişisel maldan yapılan katkı (örneğin ziynet eşyası ile ödenen peşinat gibi).
- Edinim tarihindeki mal değeri: Malın alındığı tarihteki bedeli.
- Tasfiye tarihindeki rayiç değer: Genellikle mahkeme karar tarihi esas alınır (Yargıtay uygulaması).
📌 Örnek (Somut Karar Çerçevesinde):
- 22.000 TL peşinatın 19.000 TL’si davacı kadının ziynetinden karşılanmış.
- Malın alındığı tarihteki toplam bedeli: 100.000 TL
- Katkı oranı = 19.000 / 100.000 = %19
- Malın tasfiye tarihindeki rayiç değeri: 500.000 TL
- Değer artış payı alacağı = 500.000 x 0.19 = 95.000 TL
🔷 5. Rayiç Değerin Belirlenmesi
- Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılarak, malın tasfiye tarihindeki (yani karar tarihine en yakın) piyasa değeri tespit edilmelidir.
- Katkı yapıldığı dönemde malın değer kaybı varsa, katkının başlangıçtaki nominal değeri esas alınır (TMK m.227/1).
🔷 6. Elden Çıkarılan Mal Durumu (TMK m.227/2)
- Mal daha sonra satılmış, bağışlanmış ya da devredilmişse, hakim hakkaniyete göre alacağı belirler.
- Bu durumda da katkı oranı ve tasfiye tarihine en yakın değer gözetilerek hesaplama yapılır.
🔷 7. Hatalı Uygulama ve Bozma Nedenleri
Yargıtay bozma kararında, mahkemenin:
- Davacının ziynet eşyası katkısını göz ardı ettiği,
- Katkı oranı yerine doğrudan sabit miktar esas alındığı,
- Değer artış payı oranı doğru hesaplanmadığı,
- Bilirkişi raporunun hatalı yorumlandığı
belirtilmiş ve karar bu nedenlerle bozulmuştur.
📌 SONUÇ
Hesaplama Unsuru | Açıklama |
---|---|
Katkı Türü | Para, ziynet, hizmet, işgücü vb. |
Katkı Oranı | Katkı / edinim tarihindeki mal değeri |
Değerleme Zamanı | Mal rejiminin tasfiye tarihi (genellikle karar tarihi) |
Alacak Hesabı | Katkı oranı × tasfiye tarihindeki rayiç değer |
Faiz Başlangıcı | Karar tarihi (TMK 239/2) |
Değer artış payı alacağı, yalnızca katkının miktarına değil, aynı zamanda malın değerindeki artışa da bağlı olduğu için, her olayda bireysel hesaplama ve bilirkişi desteği gerektirir.
EK BİLGİLER:
Boşanma Davası Devam Ederken Mal Paylaşımı Davası Açılabilir Mi?
Mal rejiminin tasfiyesi, yani mal paylaşımı, boşanma davası kesinleşmeden mümkün değildir. Ancak uygulamada, boşanma davası açıldıktan sonra taraflardan biri mal paylaşımı talebini bağımsız bir dava ile aile mahkemesine iletebilir. Bu durumda mal paylaşımı davası, boşanma davasının sonucuna göre şekilleneceğinden bekletici mesele yapılır. Boşanma kararı kesinleşmeden, mal paylaşımı davasında esas hüküm verilemez.
İkinci Evliliklerde Mal Rejimi Nasıl Uygulanır?
Eşlerden biri daha önce evlenmiş ve malvarlığı edinmişse, ikinci evliliğinde mal rejimi uygulaması farklılık gösterebilir. İkinci evlilikte eşler herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapmamışlarsa, evliliğin kurulduğu tarihten itibaren edinilmiş mallara katılma rejimi geçerli olur. Ancak önceki evlilikte edinilmiş mallar kişisel mal sayılır ve yeni eşle paylaşılmaz. Bu yönüyle her evlilik kendi mal rejimi çerçevesinde değerlendirilir.
Krediyle Alınan Mallar Mal Paylaşımına Dahil Edilir Mi?
Evlilik içinde banka kredisiyle alınan mallar da edinilmiş mal sayılır. Ancak bu mallar üzerindeki kredi borçları da hesaba katılır. Mal paylaşımı yapılırken, malın güncel değeri belirlenir, ardından kalan kredi borcu düşülür ve çıkan net değer üzerinden katılma alacağı hesaplanır. Kredi, eşlerin ortak borcuysa ve mal sadece birinin adına tescilli ise dahi diğer eş katılma alacağı talep edebilir.
Ev Hanımı Olan Eş Mal Paylaşımında Hak Talep Edebilir Mi?
Evet. Türk Medeni Kanunu’na göre, çalışmayan eş – genellikle ev hanımı – evlilik birliği süresince ev işlerine katkısı ve çocuk bakımı gibi hizmetleriyle edinilmiş malların kazanılmasına dolaylı katkı sağlamış sayılır. Bu nedenle çalışmayan eş de, diğer eşin adına edinilmiş malvarlığı üzerinde katılma alacağı hakkına sahiptir. Bu eşit paylaşım prensibi, ev içi emeğin ekonomik değerinin tanınması açısından önemlidir.
Katkı Sunulan Mal Satıldıysa Alacak Talep Edilebilir Mi?
Evet. Katkı yapılan mal boşanma öncesi satılmış olsa bile katkı hakkı ortadan kalkmaz. Bu durumda mahkeme, malın satış tarihindeki bedelini ve varsa değer artışını dikkate alarak katkı oranı üzerinden hesaplama yapar. Hakkaniyete uygun bir alacak belirlenir ve katkıda bulunan eşin talebi karşılanır. Yani katkı payı ya da değer artış payı, malın hala mevcut olup olmamasından bağımsız olarak istenebilir.
Bilirkişi Raporunun Mal Paylaşımındaki Önemi
Katılma alacağı, katkı payı ve değer artış payı alacağı davalarında malvarlığı değerlerinin tespiti, katkı oranlarının belirlenmesi ve tasfiye hesaplarının yapılması bilirkişi incelemesi ile mümkündür. Özellikle taşınmazların alım tarihindeki değeri, tasfiye tarihindeki rayiç değeri, eşlerin gelir durumları ve harcama kapasitesi gibi teknik veriler uzman bilirkişiler tarafından raporlanır.
Mahkeme, tarafların sunduğu deliller doğrultusunda bilirkişi tayin eder ve bu raporu kararına esas alır. Taraflar bilirkişi raporuna itiraz edebilir; mahkeme gerek görürse ek rapor ya da yeni bilirkişi heyeti isteyebilir. Bu nedenle dava sürecinde bilirkişi raporu belirleyici nitelikte olup, doğru ve eksiksiz bilgi sunulması davanın seyri açısından kritik önem taşır.
Fiili Ayrılık Mal Rejimini Sona Erdirir Mi?
Evlilik birliğinde tarafların uzun süre ayrı yaşaması, halk arasında “ayrıldık” olarak tanımlansa da, hukuken mal rejimini sona erdirmez. Türk Medeni Kanunu’na göre, eşler arasında yasal mal rejimi, boşanma davasının açıldığı tarihte sona erer (TMK m.225/son).
Yani eşler ayrı yaşıyor olsa dahi, mal rejimi resmi olarak ancak boşanma davası açıldığında sona ermiş kabul edilir. Ancak istisnai olarak eşler, evlilik süresince noter aracılığıyla yapacakları sözleşmeyle mal rejimini değiştirebilir veya sona erdirebilirler. Fiili ayrılık tek başına mal paylaşımı davası açmak için yeterli bir neden değildir, sadece boşanma ya da ölüm gibi yasal sona erme halleri bu sonucu doğurur.