İcra takibi sonucu borçluya yöneltilen borcun varlığını kabul etmeyen borçlu, İcra ve İflas Kanunu m.72 uyarınca menfi tespit davası açabilir. Bu davada genel olarak hukuki ilişkiden (örneğin sözleşmeden veya kambiyo senedinden doğan borç) varlığını iddia eden tarafın ispat külfeti bulunmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik görüşüyle menfi tespit davasında ispat yükü kural olarak alacaklı (davalı) üzerindedir . Borçlu sadece borcun hiç doğmadığını ileri sürüyorsa, borcun varlığını ispat yükü alacaklıya düşer . Nitekim Yargıtay “Menfi tespit davası olduğu için davalı… ispat külfeti altındadır” diyerek, davalının borçlu olduğunu kanıtlayamaması halinde davanın kabulü gerektiğini kabul etmiştir .
Bu genel ilke, 6100 sayılı HMK m.190 ve TMK m.6’da ifadesini bulduğu gibi, doktrinde de “borcun olmamasının ispatı mümkün olmadığından” ispat yükünün alacaklıda olduğu belirtilmektedir .
Alacaklının (davalının) ispat yükü: Davalı alacaklı, takip konusu borcun varlığını ve miktarını kanıtlamakla yükümlüdür . Yargıtay kararlarında da bu ilkeye sıkça vurgu yapılmıştır. Örneğin 19. Hukuk Dairesi, kambiyo senedi ile yapılan takibe karşı açılan menfi tespit davasında, “menfi tespit davalarında kural olarak ispat yükü alacaklı olduğunu iddia eden davalı taraftadır” diyerek borcun ispatının alacaklının omuzunda olduğu sonucuna ulaşmıştır .
Alacaklı, dayandığı senet veya sözleşme gibi kanuni delilleri mahkemeye sunarak borcun doğduğunu ispat etmeye çalışmalıdır. Bu kapsamda, kambiyo senedinden (çek, bono vs.) kaynaklanan alacaklarda HMK m.201 uyarınca “senede bağlı iddiaların kesin delille” ispatı gerektiği unutulmamalıdır .
Dolayısıyla alacaklı, takip dayanağı belgeyi mahkeme önüne getirerek veya geçerli delillerle borcun varlığına ilişkin iddiasını desteklemelidir. Borçlunun (davacının) ispat yükü: Borçlu menfi tespit davasında borcun varlığını ispatla yükümlü değildir; borçlu, yalnızca söz konusu hukuki ilişkinin hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü alacaklıya aittir .
Ancak borçlu, borcun aslında doğduğunu kabul edip sadece başka bir nedenle geçersizliğini veya sona erdiğini iddia ediyorsa, ispat külfeti borçluya kayar. Örneğin borçlu ödendiğini, ibra edildiğini, takas-mahsup gibi bir sebeple borcun sona erdiğini ya da borcun zamanaşımına uğradığını ileri sürüyorsa, bu iddia ve delilleri kanıtlamak borçluya düşer . Yargıtay da, senedin karşılıksız (bedelsiz) olduğunu iddia eden borçlu hakkında, bu talebin ispat yükünün borçluya ait olduğuna karar vermiştir.
Bu durum TMK m.6’nın karşılıklı borçların ödenmesine ilişkin hükmüyle uyumludur; zira borçlu iddiasını ispat etmek için somut deliller göstermelidir . Borcun varlığı-yokluğu değerlendirmesi: Yargıtay, icra takibinden kaynaklanan borcun varlığına dair iddiaları incelerken, takip usulünün sonuçlarının maddi hukuka etkili olmadığını vurgulamıştır. Örneğin, borçlu ödeme emrine itiraz etmeyip ilamsız takibin kesinleşmesi durumunda, bunun maddi hukuk yönünden borcun ikrarı anlamına gelmediği kabul edilmiştir .
Yargıtay 26.05.2006 tarihli kararında “…ödeme emrine itiraz edilmemesi sonucu ilamsız icra takibinin kesinleşmesi … sadece takip hukuku yönünden sonuç doğurur. Bu husus, borçlunun borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karine teşkil etmez. O halde davalı alacaklı… ispat etmekle yükümlüdür” diyerek alacaklının borcunu ispat zorunluluğunu netleştirmiştir .
Benzer şekilde, icra mahkemesinin itiraz iptal veya kaldırma kararları da menfi tespit davası hakkında kesin hüküm oluşturmayacağından, borçlunun lehine kesin hukuki sonuç doğurmaz; alacaklının ispat yükü devam eder . Doktrinsel değerlendirme: Hukuk literatüründe menfi tespit davasının genel açıklamalarına göre de “yokun ispatı mümkün olmadığından” ispat yükünün hukuki ilişkiden söz eden alacaklıya ait olduğu kabul edilir . Prof. Muşul gibi hukukçular da, menfi tespit davalarında davacının borçlu olmadığının ispatının mümkün olmaması nedeniyle, borcun varlığını ispat etme yükünün alacaklıya düştüğünü vurgularlar .
Örnek Karar Özetleri
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi, 26.05.2006, E.2006/3913 K.2006/8569: Borçlu tarafından açılan menfi tespit davasında Yargıtay, “ödeme emrine itiraz edilmeyiş sonucu ilamsız icra takibinin kesinleşmesi… borçlunun borcu olduğunu ikrar ettiğine dair maddi hukuk yönünden bir karine teşkil etmez” diyerek ispat yükünü alacaklıda tuttu . Bu kararda kredi alacaklının takip dayanağı belge sunamaması üzerine, davanın alacaklı lehine reddi yerine borçlu lehine kabulü gerektiği belirtildi. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 09.10.2019, E.2018/2146 K.2019/4679: Bir kambiyo senedine dayalı icra takibine karşı açılan menfi tespit davasında Yargıtay, “Dava menfi tespit davası olduğu için davalı… ispat külfeti altındadır” şeklinde görüş belirtmiştir . Somut olayda davalının senede dayanarak iddia ettiği alacağını ispatlayamaması nedeniyle, yerel mahkemece verilen davanın kabul kararı onanmıştır. (Karar metninde davacının iddiası ve alacaklının senet delili gösterme çabaları detaylandırılmıştır.)
Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, 04.02.2021, E.2020/5300 K.2021/868: Yine bir kambiyo senedi davasında davacı borçlu, senede sonradan eklenen “alonj”un sahte olduğunu ileri sürmüştür. Yargıtay bu menfi tespit davasında, “Menfi tespit davalarında ispat yükü kural olarak davalı alacaklıdadır” tespitini yapmıştır . Kreditorun takip konusu senedi sunmasına karşın borçlunun iddiasını çürütecek kesin delil ortaya koyamaması üzerine, Yargıtay önceki bozma kararını kaldırmış ve menfi tespit davası sonucunu onamıştır (kararda alacaklı sıfatının senede dayanılarak kanıtlanamaması vurgulanmıştır). Yargıtay HGK, 20.04.2016, E.2014/856 K.2016/523: Ulu genel kurul kararı niteliğindeki bu kararda da Yargıtay “kural olarak, menfi tespit davalarında ispat yükü alacaklıdadır” sonucuna varmıştır . Davacı, davalının kendisine ilişkin icra takibi başlattığını belirterek borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı ise miras paylaşımında satış yapılan taşınmazı delil göstermiştir. Yargıtay bu durumda da alacaklının borcunu kanıtlayamaması nedeniyle davanın reddi yerine kabulüne karar veren yerel mahkemeyi haklı bulmuştur.
Kaynaklar: HMK m.190, TMK m.6 ve İcra ve İflas Kanunu m.72 gibi yasal düzenlemelerin yanı sıra, yukarıdaki Yargıtay kararları ve doktrinsel görüşler ışığında istinat edilen açıklamalarla belirtilmiştir .